24 Ekim 2025 Cuma

Karanlık Taraf

 

Costa Gavraz, İtiraf Filmi (1970)

Aslında iyi ve kötünün göreceli olduğunu, hiç kimsenin dünyaya kötü kalpli geldiği için kötülük yapmadığını, her kötülüğün bir gerekçesi, bir açıklaması olduğunu epey küçük yaşta fark etmiştim. O zamanlarda anneme 'Bence kötü insan diye bir şey yok' dediğimi hatırlıyorum. O da bana gerçekten kötü bir insanla henüz karşılaşmadığım için şanslı olduğumu söylemişti Zaman çoğunlukla yaptığı gibi tecrübeyi haklı çıkardı. Daha çocukken bile çocuksu bulduğum iyilik-kötülük ikiliğinin yarım yüzyılı devirdiğim şu zamanlarda en çok kafamı kurcalayan meselelerden biri olacağını tahmin edemezdim Bunla bana yeniden düşündüren, geçen haftalarda izlediğim bir film 1970 tarihli Costa- Gavras filmi L’Aveü (İtiraf). Bu filmi sinema tarihinin sıkı bir takipçisi olarak nasıl gözden kaçırdığıma şaşırdım. Costa-Gavras'ın bir önceki sene yaptığı ve turn zamanların en iyi sıyası filmlerinden biri olarak bilinen Zye benzer şekilde bir siyasi dava hikâyesi, pek çok açıdan daha üstün bir film olmasına rağmen çok daha az bilmiyor. Kahramanımız (yine) Yves Montand’in canlandırdığı gerçekten de bir kahraman; 2. Dünya Savaşı'nda Nazilere karşı direnişi örgütlemiş bir savaş kahramanı. Savaştan sonra ülkesi Çekoslovakya'nın yem sosyalist hükümetinde görev almış ama bir gün durup dururken gizli polisler tarafından götürülüyor.

 

 

Aylar suren ve filmde ince ince anlatılan psikolojik işkenceyle ‘düşman ajanı" olduğu itiraf ettirmeye çalışıyor. Düşman kim? Rejimin emrinde olmayan herkes Sadece Naziler ya da kapitalist Batı değil. Stalin’e biat etmeyen Troçki ve Tito da aynı derecede düşman. Direnmek imkânsız ve bir yerden sonra anlamsız. Sadece birkaç saat uyuyabilmek için bile itiraf belgeleri imzalanıyor. Sonunda radyodan naklen yayınlanan bir düzmece mahkemede sanıklar faşist, burjuva işbirlikçisi, Amerikan ajanı, Troçkist, Tıtıst (itiraf ediyorum, bu sözcüğü bağlamdan bağımsız görseydim anlamını çok başka tahmin edebilirdim) falan olduklarını kabul ediyorlar çünkü kabullenmenin hayatta kalmak için tek şansları olduğuna inanmışlar. En çarpıcı sahnelerden birinde, sanıklardan birinin pantolonu düşüyor ve bütün mahkeme, en çok da sanıklar kahkahalara boğuluyorlar. Sadece oradaki olaya değil, bütün bu sergilenen komediye güldüklerini anlıyorsunuz Savcılar itiraf etmelerinin onlar için daha iyi olacağını söylüyor İtiraf ediyorlar, mahkûm oluyorlar. Temyiz hakları da var. Her birine atanmış ayrı ayrı avukatları, karara itiraz etmemelerinin kendileri için daha hayırlı olacağına onları ikna ediyor Sonuçta çoğu oldurulup yakılıyor. Kahramanlarımız bir şekilde serbest kalmayı başarıyor Yıllar sonra bütün bunları yaşadığı hâlde nasıl hâlâ sosyalist olduğunu soranlara, zaten sosyalist olduğu için bunları yaşadığını söylüyor. Yeni rejim Önce Nazilere karşı zaferin gerçek mimarlarını hedef alıyor çünkü, malumunuz, Nazilere direnen onlara da direnebilir. İdeolojin falan anlamsızdır artık, tek önemli olan iktidarın ne pahasına olursa olsun
elde tutulmasıdır İktidarı bir noktada toplamaya razı olduğunuz anda iktidarın parazitleşmesini durdurma şansını kaybettiniz. Daha
once yine buradaki bir yazıda ettiğim bir cümleye döneceğim Kimin iyi kimin kötü olduğu konusunda hemfikir olsaydık yasalara ihtiyacımız
olmazdı Ama bu yeterli değil Yasaların olması uygulanacakları anlamına gelmiyor Binlerine o görevi veriyorsunuz ve görevlerini doğru yapmala
için yeterince "iyi" olmalarını bekliyorsunuz
Onlara güvenmiyorsanız, daha
iyi birileri onları yönetmeli. Ona da güvenmiyorsanız, daha da "iyi" birileri onladenetlemeli. Sonuçta birileri, doğru olanı yapmalı, sırf Amerikalıların dediği git» "right thing to do"olduğu için yasaların yazıldığı gibi uygulanmasını sağlamalı. Işın doğrusu bu: İyilik olmadan yaşayamıyorsunuz.

Anayasada ‘vicdan* sözcüğü iki yerde geçiyor, bin dm ve vicdan hürriyetinde, diğeri yargı bağımsızlığını tanımlarken İki yüz maddelik anayasa yazarsınız ama uygulanabilmesi için gelip binlerinin vicdanına bel bağlarsınız Nihai olarak iyilik olmadan İşleyemeyecek kurum yargıdır. Çünkü zurnanın si bemol dediği yer orasıdır Parazit tabiatı açısından baktığınızda, bütün organizmayı ele geçirmeye çalışmak gereksiz Yargıyı ele geçirseniz yeterli, çünkü son karar oradan çıkar Yargı emrinize amade olduğunda yasaların bir önemi kalmaz Dolayısıyla onu yapan meclisin de onu seçen halkın da bir hükmü kalmaz Parazit en zayıf noktaya saldırır Orayı ele geçirdiği anda organizma çürümeye mahkûmdur

İktidar doğrudan vicdanı hedef aldığında, kötülük makbul değer hâline geliyor. İktidar çarklarının orta kademe hizmetkârları haksızlıkları mertebesinde rağbet görüyor. Organize kötülük dediğimiz şey böyle ortaya çıkıyor. Işın doğrusu, günümüzün dünyasına ve yaşadığımız ülkenin hâline bakınca, olan biteni fantazyada gördüğümde burun kıvırdığım ‘karanlık taraftan ayırt etmek pek kolay değil. Bazıları karanlık tarafa davet ediliyor ve vicdanları el verse geçiyorlar. Geçmezlerse cezasını görüyorlar Gerçekten de kötülere, kötülüğe karşı savaşıyoruz. Ve maalesef kötülüğe karşı çok zayıfız. Çünkü iyilik yaşayabilmek için iyilikle beslenmeye muhtaç. Kötülüğün ise kendisinden başka hiçbir şeye ihtiyacı yok. Tek güvencemiz insanın içinde, özünde iyilik olması.

Eğer böyle bir şey yoksa hiçbir umut yok demektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder