3 Ekim 2025 Cuma

Ne kadar ödev yeterli?

 

Yoksa ChatGPT mi yaptı?



Okullar açıldı, evlerden ödev çığlıkları yükselmeye başladı. Anne babalar bir yandan ev işleriyle uğraşıyor, bir yandan da endişeyle çocuklarına o bunaltıcı soruyu soruyor: “Ödevini yaptın mı?” Yapay zeka çağında verilen bunca ödevin öğrenmeye bir etkisi var mı gerçekten?
A+ Yazı Boyutunu BüyütA- Yazı Boyutunu Küçült

Ödevlerin öğrenmeye etkisi üzerine sayısız araştırma var. O araştırmaların topluca değerlendirildiği pek çok meta-analiz var. Bu analizlerden en geniş çaplı olanını Harris Cooper yaptı ve bu çalışması eğitim alanında en çok atıf yapılan çalışmalardan biri oldu. Cooper’ın çalışması on binlerce öğrenciden toplanan verilere dayanıyor ve tüm bu veriler bize net bir gerçeği gösteriyor: Ödevin akademik başarı üzerindeki etkisi okul düzeyine ve ödevin niteliğine göre değişiyor.

İlkokul yıllarında ödevin başarıya katkısı oldukça sınırlı. Buna karşın ortaokul ve lisede ödev, doğru kurgulandığında akademik başarıyı anlamlı biçimde artırabiliyor. Ancak bu ilişki doğrusal değil. Yani “ne kadar çok ödev, o kadar başarı” formülü geçerli değil. Ortaokul düzeyinde günlük maksimum 90 dakika, lisede 120 dakika ödev üst sınır olarak öneriliyor. Bu süreleri aşan yük, öğrenciyi geliştirmenin aksine yıpratıyor ve başarıyı aşağı çekiyor. 

Cooper’ın bulgularını destekleyen yeni araştırmalar da aynı sonuca işaret ediyor. Ödevlerin öğrenmeye etkisi oldukça sınırlı ve bu etki ödevin ve öğrenciye verilen geri bildirimin niteliğine göre azalıp artıyor. Yine aynı araştırmalar bize öğrenci özerkliğini teşvik eden, kişiselleştirilmiş ve kısa süreli ödevlerin hem başarıyı hem motivasyonu artırdığını gösteriyor. Bu nedenle artık araştırmaların odak noktası, “Ödev verelim mi, vermeyelim mi?” sorusundan çok “Nasıl ödev verelim ki işe yarasın?” sorusuna kaymış durumda.

Daha ilerlemeden ödevleri niteliklerine göre dört gruba ayırdığımızı hatırlatayım: Tekrara dayanan ödevler, hazırlığa dayanan ödevler, uygulamaya dayanan ödevler ve yaratıcılığa dayanan ödevler. Tekrar ödevleri, öğrencinin derste öğrendiği bilgileri pekiştirmesini sağlar; genellikle alıştırma ve test çözme şeklindedir. Hazırlık ödevleri, öğrenciyi bir sonraki dersin konusuna hazırlar ve flipped classroom tekniğiyle son yıllarda yaygın kullanılan bir öğrenme yöntemine uygun olarak tasarlanır. Uygulama ya da benim eskiden proje bazlı dediğim ödevler, bilginin kullanılarak içselleştirilmesini hedefler. Entegrasyon veya yaratıcılık odaklı ödevler ise öğrencinin farklı derslerde edindiği bilgileri birleştirmesini, özgün fikirler üretmesini ve yaratıcılığını ortaya koymasını sağlar. Araştırmalar, en kalıcı öğrenmenin uygulama ve entegrasyon temelli ödevlerle gerçekleştiğini göstermektedir.

Ne kadar ödev yeterli?

Bu yazıda hem ebeveynlere hem öğretmenlere hem de yöneticilere bir çağrı yapmak istiyorum. Ödev vermek zorunda değilseniz bırakın çocuklar okulda öğrensin, evde dinlensin. Ama illa ödev olsun diyorsanız o zaman önce öğrenci başına verilen ödevlerin günlük toplamına bakın, sonra da ödevlerin niteliğine odaklanın. Okul öncesi dönemle başlayalım. Bu dönemde çocuklara hiçbir şekilde ödev verilmemesi gerekiyor. Hele tekrara dayalı ödevler bu çağdaki çocukların okula daha başlamadan öğrenme şefkini kıracak bir etkiye sahip. Aman! 

İlkokul çağında, günlük 10 dakika birinci sınıftan başlayarak ödev verilebilir. Bu süre her sınıf için 10 dakika artırılabilir. Yani 4’üncü sınıfta günlük ödev yükü en fazla 40 dakika olmalı ortalama bir öğrenci için. Ortaokulda da aynı kural devam edebilir. Her sınıfa 10 dakika ekleyerek gidilebilir. Liseye geldiğimizde süre artsa da bu hiçbir zaman günlük iki saati aşmamalı. 

Bu süreler ortalama bir öğrenci için üst sınırlar. Bu üst sınırı aştığınız zaman verilen ödev başarı yerine yorgunluk ve motivasyon kaybı getiriyor. PISA verilerine göre lise yıllarında haftalık dört saati aşan ödev yükü başarıyı negatif etkiliyor. TIMSS verilerinde de tablo benzer: 8’inci sınıfta haftada üç saatten fazla fen bilgisi ödevi yapan öğrencilerin puanı, daha az ödev yapanlara göre daha düşük. Yani bizde çok yaygın olarak kabul edilen, “çok ödev = çok başarı” varsayımı bilimsel olarak geçersiz.

Türkiye’nin ödev çıkmazı

Türkiye maalesef ilkokulda çok ödev verip lisede az ödev veren nadir ülkelerden biri. TIMSS verilerine göre ilköğretimde dünyada en çok ödev veren ülkeler arasındayız. Hatta bir dönem yapılan ölçümlerde ilk beş ülke arasındaydık. Ancak lise çağında PISA verilerine baktığımızda bu sefer ödev konusunda OECD ortalamasının oldukça altında olduğumuzu görüyorum. Yani erken yaşta çocuklarımızı ödevle boğuyor, ilerleyen yaşlarda ise gelişimlerine katkı sağlayacak ödevleri vermekten kaçınıyoruz. 

Başarıyı artıran ödev, yalnızca pratik veya hazırlık odaklı değil; aynı zamanda uygulama ve yaratıcılık (entegrasyon) içeren ödevdir. Bizdeki ödevlerin büyük çoğunluğu ise ilk iki kategoriye sıkışmış durumda. Bizdeki ödev keşmekeşi sadece sürede değil, verilen ödevlerin türünden de kaynaklanıyor. Yukarıda sıraladığım dört tür içinde bizde en yaygın verilen ödevler tekrara dayalı, en az görülen de yaratıcılığa dayalı ödevler. Halbuki bunun tam tersi olması gerekiyor. Ama bu da geniş sınıflarda, çok öğrencisi olan öğretmenler için gerçekçi bir talep değil zira yaratıcı ödevler, tekrar ödevlerine göre hem değerlendirmesi hem öğrenciye geri dönüş yapılması en çok zaman alan ödevler. 

Yapay zeka çağında ödevlere gerek var mı? 

Şimdiye kadar anlattıklarımı ben 10 yıldır köşe yazılarımda ve kitaplarımda yazıyorum. Yapay zekanın hayatımızı altüst ettiği bu günlerde artık şunu da not etmek zorunda hissediyorum: Artık öğrenciler için “ödev yapmak” ile “ödevi yaptırmak” arasındaki sınır hızla siliniyor. ChatGPT ve diğer yapay zeka araçları öğrenciler adına ödevi yapıyor ve çoğu öğretmenin aradaki farkı görmesi giderek imkânsızlaşıyor. O nedenle ben mesela kendi derslerimde verdiğim ödevlerin ağırlığını iyice azalttım. 

Ancak iyi tasarlanmış ödevlerde yapay zeka bir tehdit değil, öğrenme arkadaşı olabilir. Bu nedenle artık “ödevi yasaklamak” değil, yeniden tanımlamak gerekiyor. Yeni nesil ödevlerin ne olacağını henüz tam bilmiyoruz ama en azından 2025-2026 eğitim yılı için elimizde birkaç ipucu var. İlk olarak ödevlerde artık doğru yanıtı arama saplantısından vazgeçmeliyiz. Yapay zeka çağında ödevin geleceği; yaratıcılığa dayalı, bireysel, deneyim temelli olmak zorunda. Öğrencileri yorum yapmaya, kişisel izlenim aktarmaya, yaptıkları çalışmaları eleştirel bir şekilde değerlendirmeye yönlendirdiğimiz yeni ödev tarzları geliştirmeliyiz. Hatta öğrenciden soruyu önce kendisinin sonra yapay zekanın çözmesini ve ikisi arasındaki farklar üzerine düşünmesini isteyebiliriz. 

Sonuçta, mesele “çok çalışmak” değil, öğrenmek. Ödevin amacı çocuğu yormak değil, dünyaya merakla bakmasını sağlamak. O yüzden okulların daha az ve daha nitelikli ödev vermesini talep etmeli ve çocuklarımıza “Ödevini yaptın mı?” demeden önce “Bugün ne öğrendin?” diye sormalıyız. 


Selçuk Şirin
Selçuk Şirin -Oksijen 247

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder