25 Mayıs 2019 Cumartesi

FELSEFİ SORUNLAR-KİŞİSEL KİMLİK BULMACASI



KİŞİSEL KİMLİK BULMACASI
Önceki gün eski bir fotoğraf albümüne bakıyordum. Resimler arasında gezinirken hayatımın farklı evrelerindeki hallerimi gördüm. Üniversiteden mezun olurken, ilkokul üniformamın içinde ve karyolamın içindeyken çekilmiş fotoğraflarımı gördüm. Yıllar içinde hem fiziksel hem de psikolojik olarak bu kadar değişmiş olmama şaşırdım. Örneğin vücudum büyümüştü ve anı depom inanılmaz artmıştı. Ve tüm değişimlere rağmen her fotoğrafta hala kendimi görüyordum. Fotoğraflardaki herkesi ben yapan şey nedir acaba diye merak ettim. Tüm bu insanları tek bir kişi yapan ortak özellik nedir? Ben olmak için gerekli olan nedir?
Hayvan Teorisi
İşte soruma makul görünen bir cevap. Albümdeki fotoğraflarıma her baktığımda aynı yaşayan organizmayı görüyorum: Homo sapiens turunun bir üyesi. Her seferinde aynı madde yığını demiyorum. Vücudumu oluşturan malzeme sürekli olarak değişiyor yani iki yaşındaki vücudumu oluşturan atomların çok küçük bir kısmı bugünkü vücudumda. Her fotoğrafta gördüğüm gelişimin farklı evrelerindeki aynı yaşayan canlı, aynı hayvan. Yani belki de özünde her insan bir hayvandır. Bu doğruysa, ilgili hayvan nerede son buluyorsa insanda orada son bulmalıdır. İnsanların ne olduğu ve nerede son bulduklarına dair bu teoriye hayvan teorisi diyelim. Dediğim gibi, ilk bakışta hayvan teorisi oldukça makul görünür. En azından aşağıdaki türde bir vakayı düşünmeye başlayana kadar.
Beyin Nakli Vakası
Bir akşam Freyja ve Ferne uyurken uzaylılar aşağı süzülüp uçan dairelerini Freyja ve Ferne’nin evinin arka bahçesine indirir. Uzaylılar bu iki insanın yatak odalarına girer ve burada karmaşık bi cerrahi işlem yaparlar, Freyja ve Ferne’nin kafataslarım açıp cani beyinlerini çıkarırlar. İleri teknolojileri ile uzaylılar beyinleri diğel! insanın vücuduna yerleştirerek sinirleri ve diğer tesisatı büyük bi dikkatle yeniden bağlarlar. Sonra kafataslarmı yerleştirir ve tüm yara izlerini iyileştirerek görünmez yapan özel tekniği uygularlar; Sonunda uzaylılar gider.
Ertesi sabah iki insan uyanır, Freyja’nın yatağındaki insan yatağından kalkıp aşağı bakar. Vücudu kendisine değişmiş gibi gelir. Sonra aynaya bakar ve şoke olur. Aynada kendisine bakan yüz hatırladığı yüz de­ğil. Ferne’nin yüzüdür. Sonra ona kendisi gibi gelen birisi kapıdan içeri girer “Neler olu­yor?” der. “Neden sen ben gibi görünüyorsun ve ben de sen gibi görünüyorum?"
Elbette yukarıda anlatılan bu tür bir operasyon tıbbi olarak, mümkün değil. Yine de, prensiple, insan vücudunun başka bir hayvan vücudunda konaklayamayacağına dair bir neden yoktur. Zaten organları ve uzuvları naklediyoruz. Neden tüm bir vücudu nakletmeyelim?

Şimdi kendinize şunu sorun: Freyja ve Ferne nerede son bulacak? Çoğumuzdan bu tür bir vakada sezgilerimizi sınamamız istendi­ğinde iki inşamı: vücutlarının değiştirildiğini söyleriz. Freyja şimdi Ferne’nin vücuduna sahiptir ve Ferne de Freyja nınkine.
Neden böyledir? Sonuçta, bir başka organ -mesela karaciğer veya kalp- değiştirilmiş olsaydı kişi onunla gitmiş olmazdı. Peki, beyinde farklı olan ne?
Cevap elbette kişinin psikolojik olarak nasıl biri olacağına esas olarak beynin karar vermesidir. Mesela anılarınız, becerileriniz ve çeşitli kişilik özellikleriniz büyük oranda beyninizin oluşturduklarının ürünüdür; nöronların ayrılma biçimi, kimyasalların dengelenmesi vb. Bu yüzden Ferne’nin beyni Freyja’nm vücuduna aktarıldığında psikolojik özellikleri de aktarılır, Freyja’nm vücudundaki insana kim olduğunu sorun ve “Ferne" diyecektir. Çünkü Ferne’nin anılarına ve psikolojik özelliklerine sahiptir. Ama şimdi Freyja’nın vücuduna sahip olmasına rağmen Ferne olmak konusunda gerekli her şeye sahiptir. En azından, bu durum bana öyle geliyor.
Hayvan Teorisiyle İlgili Bir Sorun
Ama sezgilerim doğru ise ve Freyja ve Ferne’nin vücutları değişti­rilmiş ise o halde hayvan teorisi hatalıdır. Her ne kadar her birimiz var olduğumuz müddetçe aynı hayvan vücuduna bağlı kalacak olsak da böyle yapmak zorunda değiliz. Ki bu durumda bir insanı hayvan vücudu ile tanımlamak yanlış olacaktır. Özel bir vücudunuz olabilir ama prensipte ondan ayrılabilirsiniz.
Beyin Teorisi
Yani görünen o ki hayvan teorisi yanlış. Ama peki ya teoriyi biraz revize edersek? Peki ya bir insanın kimliğinin hayvan vücudunun tamamı ile değil de onun sadece bir parçası, yani beyni ile bağlantılı olduğunu iddia edersek? Beyin değişimi vakası ile ilgili sezgilerimiz bu yenilenmiş teori ile çelişmez, çünkü elbette beyin değişim vakasını her bir insan beyninin gittiği yere gider. Bu yüzden belki de özüm “Siz beyninizsiniz" teorisi doğru olandır. Buna beyin teorisi diyelim.
Beyin Kaydedicisi Vakası
Bu beyin kaydedicisi. Bunu birisinin kafasına yerleştirin ve düğmesine basın. İnsanın beyninin nasıl bir araya geldiğini tarayacaktı Nöronların nasıl iç içe geçtiğini, kimyasalların nasıl dengelendiği! ve diğerlerini. Sonra tüm bu bilgi depolanır. Kaskı İkinci bir ili sanın kafasına yerleştirin ve uygun düğmeyi çevirin, ikinci beyni tam olarak ilk beyinle aynı şekilde yeniden şekillendirecektir. İkinci beyindeki nöronlar ilk beyindeki gibi eklenmek için yeniden kopa Hormon bezleri aynı biçimde çalışmak üzere yeniden dengelenir v böyle devam eder. Sonuçta ikinci beyin daha önce birinciye atfedilen psikolojik özelliklere sahip olur.
Elbette böylesi bir aygıt şu anda teknolojik olarak mümkün değil Ama prensipte böylesi bir aletin geliştirilmemesi için bir sebep yok.
Şimdi Freyja ve Ferne’nin beyinlerini değiştirmek yerine beyin kaydedicisini kullandığımızı varsayalım. Freyja'nın psikolojik özelliklerini Ferne'nin vücuduna ve Ferne’nin psikolojik özelliklerini di Freyja'ya taşıdık. Soru şu; Şimdi Ferne ve Freyja neredeler?
Sezgisel olarak bana öyle geliyor ki Freyja Ferne’nin vücuduna gitti ve Ferne de Freyja’ninkine. Vücutlarını değiştirdiler. Sonuçla şimdi Freyja'nın vücudundaki kişi kendisine “Feıne” dendiğini dü? şiinecektir. Ferne’nin tüm anılarına, zihinsel tiklerine ve zaaflarınş sahip olacaktır. Ama o halde Ferne olmakla ilgili gerekli her şeye sahip olacaktır.
Ve Ferne’nin beyni de dâhil olmak üzere fiziksel hiçbir parçası­nın Freyja'nın vücuduna taşınmadığına dikkat edin. Yani görünen o ki beyin teorisi de doğru olamaz, Prensipte bir insanın sadece orijinal vücuduyla değil aynı zamanda orijinal beyniyle de ayrılması mümkündür.
Düşünce Araçları: Felsefe ve Bilimkurgu
Bu noktada felsefi sonuçlar çıkarmak için bilimkurgu hikâyelerinin kullanımını düşünüyor olabilirsiniz. “Bu hikâyeler bize bir şey anlatamaz" diyebilirsiniz elbette. Sonuçta gerçek bile değiller. Bir fantastik hikâye uydurarak nasıl gerçek felsefi görüş kaza­nabilirsin ki?
işte bu soruya geleneksel bir yanıt (yeterli olup: olmadığını size bırakacağım), Filozoflar olarak bizler vakanın ne olduğu ile değil özünde ne olduğu ile ilgileniriz. Bilim insanları ise olayların gerçekte nasıl olduklarını, doğa kanunlarını, maddenin nasıl oluştuğunu falan İncelerler. Ancak filozoflar olarak bizler sadece o vakada olanla değil, vakadan bağımsız olarak olması gerekenle ilgileniriz. Prensiple doğru olanı bulmak isteriz.
Şimdi, bir bilimkurgu senaryosu oluşturarak prensipte neyin doğru olduğuna dair bir iddiayı deneyebiliriz. Örneğin her kişinin özünde belirli bir yaşayan vücut okluğunu bu yüzden prensipte bir insanın vücudu ile kendisinin ayrılmasının imkânsız olduğunu iddia eden felsefi iddiayı düşünün. Bu iddiayı çürütmek için prensiple bir insanla vücudunun ayrılmasının mümkün olduğunu göstermemiz yeterlidir. Anlatılan durumun tıbbi, teknolojik veya bilimsel olabilme olasılığı konunun dışındadır.
Her insanın özel bir hayvan vücudu varken kimliklerinin özünde o vücut ile bağlı olmadığını gördük. Daha çok, her birimiz prensipte bir vücuttan diğerine geçebilen çeşitli psikolojik özelliklere bağlıyız gibi görünüyor.
Elbette bir insanın psikolojik özellikleri değişebilir. Örneğin hafızayı düşünün. Anı depoma yıllar içinde birçok şey eklenmiştir.
Ve unuttuğum bir sürü şey vardır. Aslında iki yaşındaki halli dair hiçbir anım yok. O zamandan beri kişilik özelliklerim ve becerilerim büyük ölçüde değişti. Ancak iki yaşındaki ile aynı ini olarak kaldım. Neden?
Birçok filozofa göre iki yaşındaki halim ile aynı insan olman nedeni psikolojik olarak benzer olmamız değil -benzer değiliz- psikolojik olarak sürekli olmamızdır.
İşte psikolojik sürekliliğin bir örneği. İki yaşındaki halime d hiçbir şey hatırlamıyorum. Ama on yaşındaki halimi hatırladığı; varsayalım. Ve on yaşındayken beş yaşındaki halimi hatırladığı varsayalım. Yine beş yaşındayken iki yaşındaki halimi hatırlaı ğımı varsayalım. O halde bugün olduğum beni iki yaşındaki halin bağlayan, birbirleriyle örtüşen bir hatıralar serisi vardır. Psikolo olarak o iki yaşındaki gibi değilim. Ama psikolojik olarak sürekliyse.
Kişisel kimliği belirleyen şeyin psikolojik süreklilik olduğu teo­risine akım teorisi diyelim. Bir kişinin kimliğini özellikler akımında kalanlar olarak düşünebiliriz ve bu akım prensipte bir hayvan vü­cudundan diğerine olabilir.
Elbette insanların beden değiştirdiklerini söylemiyorum. Bu­nun olduğundan şüphe ederim. Söylemek istediğim sadece akım teorisinde bunun olabileceği.
“Sizden” İki Tane Yapmak
Şimdiye kadar akım teorisinin hem hayvan hem de beyin teorisinden daha makul olduğunu gördük çünkü sezgisel olarak beyin değiştirme ve beyin nakli vakalarında doğru sonucu veriyor.
Ama akım teorisi ile ilgili azılı bir zorluk var. Bu zorluk ikileme sorunu olarak biliniyor ve bir başka hayalî vaka ile çok iyi anlatılmış.
Fiziksel nesneleri kopyalayan bir makine geliştirildiğini var­sayalım. Bu makineye nesne kopyalayıcı adını koyalım. A odasına bir nesne -mesela bir vazo çiçek- koyalım ve “başlat" düğmesine basalım, kısa bir duraksamadan sonra bir flaş patlayacak ve vızıltı sesi çıkacaktır. Atomu atomuna mükemmel bir kopya vazo B oda­sında yaratıldı.
Ne yazık ki bu kopya vazo (yepyeni, mağazadan çıkma molekül­lerden oluşuyor) yaratma işleminde orijinal vazo anında buharlaşarak geride A odasının zemininde bir kül yığını bırakıyor.
Şimdi sizi A odasına koyup “başlal" düğmesine bastığımızı var­sayalım. Şimdi ne olur? Hayvan teorisinde ölürsünüz. Çünkü sizin aynı olduğunuz orijinal hayvan vücudu bir gri kül yığınına dönüştü. B odacığında maddeleşen kişi sadece sizin gibi birisi.
Ama akım teorisinde farklı bir sonuç elde ederiz. Makine sizi öldürmez: Sizi A odasından B odasına nakleder. Bu sadece sizin bir kopyanız değildir, siz kendiniz B odasındasınızdır. Orijinal hayvan vücudunuzun olmadığı doğrudur. B odasında maddeleşen sizin kopya vücuduııuzdur. Ama akım teorisinde bu önemli değildir. B odasında; ortaya çıkan insan tüm doğru psikolojik özelliklere sahip olduğun! dan onlar sizdirler. Bu makine sadece fiziksel nesneleri kopyalıyor,; ama insanları naklediyor.
Belki de gerçekten olanları anlatmak İçin doğru yöntem gibi; gelebilir: Gerçekten A odasından B odasına nakledildiniz. Ama şimdi bunun olduğunu varsayın. Bir ek oda, C, kopyalama makinesine eklendi ve böylece bir kopya vücut yerine iki kopya üretiliyor, Â odasına girip "başlat" düğmesine basıyorsunuz. Nereye gidersiniz?
Şimdi bir sorunla karşı karşıyayız. Çünkü akım teorisinde bu gelecek kişilerin her ikisi de psikolojik olarak tam olarak siz olaca­ğından her ikisinin de siz olduğunuz sonucu çıkar. Ama bu imkânsız çünkü her ikisi de sizinle aynı olacağı için aynı zamanda birbirleri ile de aynı olacakları sonucu çıkar ki açıkça değiller: Onlardan iki tane var.
Bu ikileme sorunudur ve belki de akım teorisinin karşılaştığı en ciddi sorundur.
Düşünce Araçları: İki “Kimlik” Türünü Karıştırmak
Felsefe okuyan üniversite öğrencilerinin kafası sık sık tartışmanın bu noktasında karışır. Aşağıdaki gibi bir şey söylerler:
. Başlangıç olarak nesne kopyalayıcısının tam kopyalar üret­tiğini söylediniz. Yani düğmeye basıldıktan sonra çıkacak insanlar tam olarak aynı olacaklar - her yönden, hem fi­ziksel hem de psikolojik olarak aynı olacaklar. Ama şimdi bu iki kişinin aynı olmadığını söylüyorsunuz - ama aynı kişi değiller. Yani kendinizle çeliştiniz. Aslında makineden çıkan iki kişinin de ben olduğunu neden söyleyemediğimizi anlamadım. Bunda sorun nedir?
Bu anlaşılabilir bir karışıklık. Ortaya çıkmasının sebebi “benzer” ve “aynı” ifadelerinin çok farklı biçimlerde kullanılmış olması. İki çelik bilyenin üretildiğini varsayalım. Bu bilyelerin son atomlarına kadar tüm özelliklerinde tam olarak benzer olduğunu varsayalım. Yani bir anlamda “aynı” ve “eşler.” Ama bir anlamda da değiller. Çünkü bilye sayısı bir değil ikidir. Tek ve aynı bilye olmalarını gerektiren "kimlik” anlamında aynı değiller. Filozoflar bu iki “aynılık” hissini birinciye nitel aynılık İkinciye de sayısal aynılık adını vererek ayırıyorlar.
Şimdi bu bölümdeki ilgimizin sayısal kimlikle olduğu açıktır. Başta sorduğumuz soru şuydu: Niteliklerindeki farklara rağmen fotoğraf albümünde gördüğüm her insanı tek ve aynı insan yapan şey nedir? Ve akını teorisinin bu soruya yanıt vermesi gerekiyordu. İnsanların sayısal kimlikleri için psikolojik özelliklerinin akışı ile bağlı olmalarının yeterli olduğunu söyler. Ama o halde akım teorisinde B ve C odalarında yaratılan insanların sadece nitelik olarak değil sayısal olarak da aynı oldukları sonucu çıkar. Bu kişiler sayısal olarak aynı olmadıkları için (kişi sayısı bir değil İkidir) akım teorisi yanlıştır.
Akım Teorisine ek
İkileme sorunu aşılabilir mi? Belki. Bazı filozoflar onu kurtarmak için akım teorisinde küçük bir değişiklik yapmamız gerektiğinde ısrar ediyorlar. Söylediklerine göre tüm yapmamız gereken şu koşulu eklemek:
Eğer aynı anda var olan sonraki iki kişinin her ikisinin de önceki bir kişiyle psikolojik bir sürekliliği varsa, o zaman bu sonraki kişilerin ikisi de önceki kişiyle sayısal olarak aynı değildir.
Bu koşul ikileme sorununu çözmemize nasıl yardımcı olur? Sadece bir insanın nesne kopyalayıcısı ile üretildiği durumda ikinci kişinin: A odasına giren kişi ile aynı olmasını sağlar, Şimdiye kadar iyi. Ancak iki kişi üretilirse o halde yukarıdaki madde devreye girer ve sonuçta ikisi de A odasına giren insanla aynı olmaz. Orijinal insanın varlığı sona ermiştir ve şimdi önümüzde iki yepyeni insan vardır. Yani ikileme sorunu aşılmıştır. Şimdi değiştirilmiş haliyle akım teorisi açık biçimde yanlış olana yol açmaz: B ve C odalarından çıkan insanlar tek ve bir kişidir.
Akım teorisinin bu düzeltilmiş haline modifiye edilmiş akım teorisi diyelim.
Modifiye edilmiş ikileme sorununu aşmış olabilir. Ama sorunla­rımız bitmedi. Aşağıdaki hikâyenin anlattığı gibi değiştirilmiş akım teorisinin kendisi de oldukça sezgi karşıtı sonuçlar üretir.
Çoğaltıcı Silah
CIA’in doğrultulduğu her nesneyi bire bir kopyalayan silah benzeri bir makine geliştirdiğini düşünelim. Bir bardak suya nişan alın ve tetiğe basın ve bir bardak suyun atomu atomuna kopyası silahın bağlı olduğu odada anında nıaddeleşsin. Ancak daha önce anlatılan nesne kopyalayıcısının aksine çoğaltıcı silah çoğalttığı nesneyi yok etmez. Hem yeni kopya hem de orijinal var olmaya devam eder.
Bir sabah evden çıkarken bir CIA ajanının sokağın karşısına park etmiş bir minibüsün içinden gizlice çoğaltıcı silahla size nişan aldığını varsayalım. Ajan tetiği çeker. O bunu yapınca minibüsün içinde tam bir fiziksel kopyanız üretilir (elbette bu insan minibüse nasıl girdiğini merak eder - bir saniye önce ön kapısını kilitlediğine inanır). Olanlardan habersiz halde orijinali vücudunuzun sahibi olan kişi sokakta ilerleyip köşeyi döner.
Şimdi kendinize sorun: Kendinizi nerede bulurdunuz? Tabii gidilecek bir yer varsa.
Değiştirilmiş akım teorisine göre çoğaltıcı silahla size nişan alıp tetiği çeken CIA ajanı var oluşunuza son verir, Çünkü bu noktada kapıdan dışarı adım atan insanla aynı iki insan ortalıkta gezer. Bu noktada o halde akım teorisine yeni eklediğimiz madde devreye girer ve bu iki kişinin ikisi de siz sayılmazsınız.
Ama bu yanlıştır, değil mi? Bana, sezgisel olarak, sokakta ilerleyip dönen kişinin, sadece size benzeyen biri değil, bu kişinin siz oldu­ğunu söylemek doğru geliyor. Bu arada bir CIA ajanının sizi gizlice çoğaltması siz olup olmamanızı nasıl etkiler? Nasıl yapabileceğini anlamıyorum. Ama değiştirilmiş akım teorisi bunu gerektiriyor.
Şimdi biraz farklı bir senaryo düşünelim. Şimdi minibüsün içindeki siz maddeleşirken pencereden düşen bir piyanonun sizi ezdiğini varsayalım. Nerede olursunuz?
Değiştirilmiş akım teorisine göre minibüse nakledildiniz. Mini­büsün içinde maddeleşen sadece size benzeyen biri değil, o sizsiniz. Çünkü bu durumda ön kapınızdan çıkan kişi ile arasında psikolojik bir süreklilik olan tek kişi o.
Ama bu da yanlış görünüyor. Elbette öldünüz. Çünkü ön ka­pınızdan çıkan hayvan ezildi. CIA’in aynı sizin gibi birisini daha minibüsün içinde üretmiş olması bu gerçeği değiştirmez.
Bu iki vaka bizi büyük bir güçle en başta gördüğümüz teoriye doğru itiyor: Hayvan teorisi. Hem akım hem de modifiye edilmiş akım teorisinin aksine hayvan teorisi gerçekten her iki vakada da doğru hükmü veriyor. İlk hikâyede sokakta ilerleyip köşeyi dönen aynı hayvan olduğu için bu da aynı insan. İkinci hikâyede hayvan öldüğünden siz de öldünüz. Bir başka yerde, ikinci, kopya bir hay­vanın üretilmiş olması konuyla ilgili değil.
Bir Bulmaca
Yani kendimizi aynı anda iki yöne çekilirken buluyoruz. Bir tarafta beyin nakli ve beyin kayıt vakalarını düşündüğümüzde sezgilerimiz güçlü biçimde bir insanın kimliği söz konusu olduğunda ucundaki alakasız olduğu sonucunu destekliyor, Prensipte birileri ile vücudunuzu değiştirebilirsiniz.
Ama çoğaltıcı silah vakaları sezgi karşıtı bir duruma neden olur: O özel hayvan vücudu gerçekten de kimlikle alakalıdır. O özel hayvan vücudumuz-şu an sahip olduğumuz- olmazsa o zaman bit de olmayız. En iyi ihtimalle ayıtı sizin gibi birisi oluruz.
Peki hangi sezgiye güveneceğiz? Ve neden? Bu filozofların hâli boğuştuğu bir sorun,
Bu bölümde ortaya çıkan sorun son hikâyemle daha net biçimde ortaya çıkar. Anlatıcının ne yapması gerektiğini size bırakıyorum.
Yıl 3222 ve ben Joe Jones. En azından sanırım öyleyim. Açıklamama izin verin.
Tilraf Derin Uzay Maden Şirketi telematiği üç yıl önce       tanıttı. Bunu Borax'teki çalışanları günlük olarak buradan ve buraya "ışınlamak” için kullanıyorlar. Uzay gemisi ile     idünyadan buraya gelmek yüzlerce yıl sürerdi. Tele-matik            Tifrap Şirketi çalışanları tarafından dakikalar içinde buraya yolculuk yapmak için geliştirildi. Sonra, bugün bir açıklama oldu. Görünüşe göre Tifrap Şirketi çalışanlarım kandırıyormuş. Yönetim bize telematiğin insanları uzay boyunca vücutlarını inanılmaz hızlarda Adatarak     |ışınladığını söylemişti. Ama yalan söylediler. Gerçekte olan            şu. Dünyada sabah kalkıp makineye giriyorsunuz. Makine vücudunuzu ve vücut yapınızı birebir kaydediyor, Sonra bu bilgiyi vücudunuzun atomu atomuna mükemmel bir kopyası­nın yapıldığı Boraz’e gönderiyor. O anda orijinal vücudunuz anında buharlaşıyor. Borax3’te telematikten çıkan insan her açıdan makineye dünyada giren insan gibi. Ama tamamen yeni bir vücudu var.
Bu sabah telematiğiıı gerçekte nasıl çalıştığı bize anla­tılınca çok sıkılmadım. “Tabii," diye düşündüm, “telematiği her kullandığımda yeni bir vücudum oluyor. Peki ne olmuş? Kimse öldürülmüyor. Orijinal vücuduma karşı duygusal hisle­rini var ama yakılmışsa ne olmuş? önemli olan benim hayatta kalmış olmam, değil mi? Aslında Tifrap Şirketi bunu itiraf etmeseydi vücudumun değiştirildiğini bile fark etmezdim.” Ama sonra endişe verici bir düşünce beni rahatsız etmeye başladı. Ben Joe Jones muyum? Belki de değilim. Belki de sadece bu sabah buradaki tele-matikten adımımı dışarı attı­ğımdan beri varım. Belki de Joe Jones üç yıl önce makineye ilk girdiğinde yakıldı. Belki ben sadece Joe Jones gibi birisiyim. Belki de tele-ıııatik tarafından yaratılıp sonra öldürülen bir dizi Joe Jones benzeri insan var. öyleyse o zaman Bayan Jones son üç yıldır bir dul ve farkında değil. Aslında ben Bayan Jones ile hiç tanışmadım. Anılarım ölü bir adamın anıları.
Tifrap Şirketi Borax3 üzerindeki tüm çalışanlarına son kez telematiği kullanıp dünyaya dönüş şansı verdi, Aslında bu, eve gidebilmemizin tek yolu. Uzay gemisi ile gitmek yüzlerce yıl sürerdi ve hepimiz ölürdük.

Karımı özlüyorum, çocuklarımı özlüyorum - benim çocuklarımsa eğer. Ama ölmek istemiyorum. Peki ne yap­malıyım? Oradaki tele-matiğe girip kırmızı düğmeye mi basmalıyım? Yaparsam dünyaya mı nakledilmiş olacağım?
Yoksa öldürülmüş mü olaca­ğım? Dünyada görünecek ve tüm bu güzel anılara sahip oldu­ğum kişinin ailesine kavuşacak olan ben miyim? Yoksa yakılıp sadece benim gibi birisi ile yer mi değiştireceğim?
Siz ne yapardınız?
Kaynak: Felsefe Jimnastiği

FELSEFİ SORUNLAR-BİLGİ NEDİR?


BİLGİ NEDİR?
Hepimiz bilgiyi isteriz. Otobüsün ne zaman geleceğini veya çayın yanında ne olduğunu veya ekonominin gelecek yıl nasıl olacağını bilmek isteriz. Bilgisi olanlara saygı duyar ve tavsiye için onları ararız. Ancak bilgiye olan bu çok büyük saygımıza rağmen kendimize onun gerçekte ne olduğunu sorduğumuzda hızla koparız, “Bilgi nedir?” sorusu deneyene kadar kolayca yanıt verebileceğimizi sandığımız türden bir sorudur. Bu bolüm rekabet halindeki iki yanıtı inceler.
Platon’un Yanıtı
Platon’un (10 428-347) yanıtı ile başlayalım.
Sahne: Pegeen ve Pat yarış pistini ziyaret etmeye karar vermiş felsefe öğrencileridir. Pat at yarışları konusunda hiçbir şey bilmemektedir. Ama yine de bahis oynamaya karar verir. Koşan at listesinden öylesine işaret­leyerek bir at seçer. Pat işaretlediği atın kazanacağını tahmin eder. Şimdi tamamen rastlantı eseri Pat şanslı çıkar. Seçtiği at kazanmaya gider.
Pat:Aha! Görüyorsun. Black Beauty rıin kazanacağını bilmiştim.
Pegeen: Bilmedin.
Pat: Ama Black Beauty kazanacak demiştim, değil mi? Ve ka­zandı. Yani bildim.
Pat bildi mi? Elbette hayır. Pat sadece tahmin etti ve şanslı çıktı. Ve şanslı bir tahmin bilgi değildir. Ama şanslı tahmin bilgi değilse o halde başka ne gereklidir?
Pegeen: Black Beauty’nin kazanacağını bilmedin. Tamam, inancı» nın doğru olduğunu itiraf ediyorum. Ama bu yeterli değil Sonuçta at yarışı konusunda bir şey bilmiyorsun, değil mİ İnancının doğru çıkması sadece bir rastlantı.
Pat: Peki başka ne gerekli?
Pegeen: Gerekçe. Bir şeyi bilmek için inancın doğru olmalı. Ama bu yeterli değil. Aynı zamanda inandığın şeye inanmak için oldukça sağlam nedenlerin olmalı.
Pegeen’in bilgi tanımında üç şey gereklidir. Pat’in Black Beauty'nin kazanacağını bilmesi için:
1-Pat Black Beauty'nin kazanacağına inanmak zorundadır. :
2-Pat’in inancı doğru çıkmalıdır.
3-Pat’in bu inanca sahip olmasının bir gerekçesi olmasıdır.
Başka bir deyişle bilgi, gerekçeli gerçek inançtır. Bilginin bu tanımının Platoıı’a kadar uzayan bir şeceresi vardır.
Pat Black Beauty’nin kazanacağını neden bilmiyordu? İlk iki koşu sağlanmıştı ama üçüncüsü sağlanmamıştı. Pat’in Black Beauty’nin kazanacağına dair olan inancının bir gerekçesi yoktu. Pegeen'e göre Pat’in bilmemesinin nedeni bu.
Ne Kadar Gerekçe?
Pegeen’in üçüncü koşulunun ne içerdiği konusunda daha da netleşelim. "Gerekçeli" ne demektir?
Aslında gerekçelendirme derecelidir. Bir şeye inanmak için az ya da çok gerekçeniz olabilir. Örneğin önceden fakir bir Öğrenci olan Jake’i son derece pahalı bir takım elbise giyerken görürsem çok para elde ettiğine inanmak için bazı nedenlerim olur (ama güçlü nedenler değil, takım elbise sadece bir hediye de olabilir). Onu yeni bir araba sürerken görürsem o 2aman inancım daha iyi gerekçelendirilmiş olur. Bana yeni bir helikopter ve Mayfair’de on odalı bir ev aldığını söylerse o zaman daha da çok gerekçem olur.
Peki, bilgi için ne derecede gerekçe gereklidir? Jake’in büyük miktarda paraya sahip olduğunu bildiğimi söyleyebilmem için ne kadar kanıta ihtiyacım var? Pegeen’e göre inandığım şeye inanmam için oldukça iyi nedenlerim olmalı,
İtiraf etmek gerek ki “oldukça iyi nedenler” çok belirsizdir. İnsan “oldukça iyi nedenlere” sahip olmadan önce tam olarak ne kadar gerekçeye sahip olmalıdır? Yine de bu derdimizi bir kenara koyalım.
Elbette gerekçeli olduğu halde yine de yanılmak mümkündür. Örneğin Jake bana bir helikopter turu attırır ve Mayfair’deki evini gezdirirse ve bana piyangoyu kazandığını söylerse o zaman elbette eline çok para geçtiğini varsaymak için oldukça iyi nedenlerim olur. Ama yine de hatalı olabilirim. Belki de Jake yalan söylüyordur. Belki de tüm bunlar zengin kız kardeşinindir ve Jake bunlara sadece göz kulak oluyordur. Belki muhtemel değil ama mümkün.
Gerileme Sorunu
Pegeen ve Platon tarafından önerilen bilgi tanımı “sağduyulu" görü­nebilir. Bir şeyi bilmek ve inancınızın doğru olduğunu varsaymanız için bazı nedenlere -en azından oldukça iyi nedenlere- ihtiyacınız vardır. Ama şimdi Pat’in işaret ettiği gibi bilginin bu tanımı hemen belalı bir sorun ortaya çıkarıyor: Bilgi sahibi olma olasdığımızı hepten eliyor gibi görünüyor.
Pat: Her bilginin bir gerekçeye ihtiyacı yoktur herhalde, değil mi?
Pegeen: Neden olmasın?
Pat: Şey, şu anda bir inancım var: George W. Bush’un New York’ta olduğuna inanıyorum. Bu inanca İnanç A diyelim. İnancım bilgi sayılacaksa sana göre inancımın gerekçesi olmalı, doğru mu?
Pegeen: Evet,
Pat :           Şimdi   genellikle       bir        inanca gerekçe olarak bir diğerine başvuruyoruz, değil mi? Örneğin George W, Bush'un New York’ta olduğu inancımı gerekçelendirmek için New York’ta olduğunun televizyonda söylendiğini ve TV haberinin ol­dukça güvenilir olduğu inancıma başvururum. Bu ikinci inancıma inanç B diyelim. Şimdi inanç B kendi kendine' gerekçeli ise inanç A’yı gerekçelendirmek için ona başvu­rabilirim, doğru mu?
Pat: Örneğin           TV       haberlerinin     güvenilir olduğu inancımı, TV’de
bir haber verildiğinde, bu haberin gerçekten doğru oldu­ğunu bildiğim inancımla gerekçelendirmeye çalışabilirim Bu üçüncü inancıma inanç C diyelim. Ama B gerekçelendirilecekse o halde C’nin de gerekçelendirilmesi gerekir değil mi?
Pegeen: Evet.
Pat: Ama    bu gerekçe zincirinin sonsuza kadar uzayacağını anlı­
yorsun, Tek bir gerekçeli inanca sahip olmak için bile sonsuz sayıda gerekçeli inanca ihtiyacım olacak!
Pegeen: Ah. Bunu düşünmemiştim.
Pat: Ben sonlu sayıda inanca sahip olabilecek sonlu bir canlı olduğum için o halde inançlarımın hiçbirinin gerekçesi olamaz, değil mi?
Pegeen: Sanırım,
Pat: Ama o halde bu senin bilgi tanımınla hiçbir şey bilmediğim anlamına gelir.
Pat bilginin gerekçeli doğru inanç olduğu önerisiyle adı çıkmış bir zorluk ortaya koydu. Bu bizi şüpheci bir sonuca zorluyor gibi gö­rünüyor - herhangi bir bilgi edinme olasılığım ortadan kaldırıyor gibi görünüyor.
Yine de Pegeen gerçekten bir sorun olduğu konusunda ikna olmuş değil.
Pegeen: Gerekçeler daire çizerse ne olur? Gerekçe zincirinin sonunu alıp başına ekleyerek bir döngü yaparsak ne olur?
Pat: Bu işe yaramaz. Bahçemin al­tında perilerin yaşadığına dair inancımın tek gerekçesinin orada peri gübresi olduğunu varsayalım. Ve orada peri gübresi olduğuna inanmamın gerekçesinin orada perilerin yaşadığına olan inancım olduğunu düşün. Bu inançların hiçbiri gerekçeli değildir, değil mi? Böylesi döngüsel bir gerekçelendirme dairesi ne kadar az veya çok gerekçe içerirse içersin bir gerekçe değildir.

Pat bilginin gerekçeli doğru inanç olduğu teorisi için ciddi bir sorun ortaya koydu, ancak bundan sakınmanın bir yolu olabilir.

Pegeen: Hımm. Tamam. Döngüsel gerekçe­lendirme kabul edilemez. Ama ya belirli inançlar kendinden gerekçeliyse? Zincirin kendini gerekçelendiren bir inanca kadar gittiğini düşün. O zaman gerileme olmaz.
Pal: Kendini gerekçelendiren inançlar olduğu iddiasını anlayamıyorum.           Bir inanç kendini gerekçelendirmek için kullanılırsa o zaman gerekçe­lendirme yine de döngüsel olur, değil mi? Dairenin sadece tek bir inanç içerecek biçimde küçüldüğü doğrudur. Ama bu döngüselliği daha kabul edilebilir yapmaz.
Elbette dairenin boyutu ne olursa olsun her türlü döngüsel gerekçe biçimi kabul edilemez ise o halde kendini gerekçelendirme de kabul edilemezdir.
Düşünce Araçları: Kendini Gerekçelendiren İnançlar
Ne tür bir inanç kendini gerekçelendirebilir? Belki de var olduğum inancım. Çünkü var olduğuma inandığım için var olduğumu kanıtlarım. Yani inancım bana onun doğru olduğunu varsay­mam için neden verir. Bazı filozoflar şeylerin bize nasıl göründükleriyle ilgili inanç­ların da kendilerini gerekçelendirdiklerini önerirler. Önümde bir domates olduğu düşüncesinde yanılıyor olabilirim - halüsinasyon görüyor olabilirim. Ama şeylerin bana böyle göründüğünü var­saymakta yanılıyor olamam. Yani tartışmalı olarak, şeylerin nasıl göründüğüne dair inancım kendini gerekçelendiriyor (belki de bu sadece gerekçelendirme gerektirmeyen bir inançtır, olamaz mı?).

Pat Bilginin imkânsız olduğu şüpheci sonucundan kaçınmak istiyorsak tüm inançlarımızın gerekçe gerektirmediği açık­tır. En azından, gerekçelendirilmemiş olsa bile bilgi olarak nitelenecek bazı inançlar olmalı. Yani gerekçeli doğru inanç teorin yanlış olmalı.
Bu bilginin gerekçeli doğru inanç olduğu teorisi için ciddi bir so­run: Herhangi bir bilgi edinme olasılığını ortadan kaldırıyor. Buna gerileme sorunu diyorum.

Düşünce Araçları: Gettier’nin Platon’un Teorisine İtirazı Bilginin gerekçeli doğru inanç olduğu teorisini reddetmek için ikinci bir neden daha var. 1963 yılında filozof Edmund Gettier (d. 1927) gerekçeli doğru inancın bilgi için yeterli olmadığını ortaya koyan üç sayfalık bir makale yayınladı.' Gettier bir özne­nin gerekçeli doğru inanç sahibi olduğu halde bilmediği ustaca oluşturulmuş karşı örnekler sundu.
İşte Gettier tarzı karşı örnek:
Mor Porsche vakası. Üniversitede park yerinde mor bir Porsche gördüğümü varsayalım, Bu Porsche’yi kullandığını bildiğim -çok sıra dışı bir araba- ve nadiren okula gelen (canings’in bugün üniversitede olduğuna inanmama neden oluyor. Jeanings’in üniversitede olduğuna inanmamın bir gerekçesi var. Ancak ortaya çıkıyor ki tamamen şans eseri o mor Porsche Jeanings’in değil, bir başkası bugün oraya park etmiş. Ama rastlantı eseri Jeanings üniversitede: Mor Porsche’si bozulmuş ve okula trenle gelmiş. leanings’in ® bugün okulda olduğunu biliyor muyum?
Bu durumda gerekçesi de olan doğru bir inancım var. Bu yüzden Pegeen ve Platonun bilgi tanımına göre Jeanlngs'in bugün üniversitede olduğunu biliyorum. Ama bildiğimi söylemek doğru değilmiş gibi görünüyor. Neden? Çünkü Jeanlngs’in bugün üni­versitede okluğuna dair manamın gerekçesi bir şekilde inancımı doğru yapan koşullardan ayrıldı. Park yerinde mor Porsche’nin varlığının aslında Leasing’sin üniversitede olması ile hiçbir alakası yok, ama bu benim onun üniversitede olduğuna dair inancımın gerekçesi. Bir anlamda yine sadece şanslıyım: İnancımın doğru çıkması sadece bir rastlantı. İşte bir başka Gettier tarzı karşı örnek:
Hileli Yarış Vakası. Genellikle son derece güvenilir bir kaynağın bana bir sonraki yarışın ayarlandığını, tüm Jokeylere rüşvet verildiğini te Black Beauty"nin kazanacağını söylediğini var­sayalım. Bu Black Beauty’nin yarışı kazanacağına inanmama neden oluyor. Bana söyleneni düşününce Black Bcauty'nin kazanacağına inanmamın gerekçesi var. Ama şimdi, ben­den habersizce Jokeylere rüşvet olayında bir şeylerin yanlış gittiğini ve yarışın her zamanki gibi yapıldığını varsayalım. Ancak sonuçta Black Beauty kazanıyor. Black Beauty’nin ka­zanacağım bildim mi?
Yine gerekçesi olan doğru bir inanca sahip olsam da görünüşe göre bilmiyorum.
Yani özetlemek gerekirse gerçek bir inancınız ve ona sahip ol­mak için sağlam nedenleriniz olabilir ama yine de biliniyorsunuz.

Platonun bilgi tanımının gerileme sorununa neden olduğunu gördük: Görünüşe göre hiç bilgi edinemeyeceğimiz sonucu çıkıyor. Ama elbette ki bilgi edinebiliriz ve ediniriz. Yani Platon'un tanımı doğru olamaz. Ama bilgi gerekçeli doğru inanç değilse o zaman nedir?
Platon’un bilgi tanımının alternatifleri arasında en ilginç olan­lardan biri nedensel bilgi teorisidir. Şimdi Pat’in Pegeee’e açıkladığı nedensel bilgi teorisidir.
Pegeen: Bilgi gerekçeli doğru inanç değilse o zaman nedir?
Pat Bana öyle geliyor ki bir şeyi bilmek için üç şey gerekli. İnan­malısın. İnancın doğru olmalı. Ve inancın onu doğru yapan koşullar nedeniyle olmalı.
Pat aslında Pegeen’in gerekçelendirme koşulunu nedensellikle de­ğiştirdi. Bu üçüncü koşul nasıl karşılanabilir?
Jim'in önündeki masada bir portakal olduğuna inanmasını iste­diğinizi varsayalım. Bunu yapmanın kolay yollarından biri masaya bir portakal koymaktır. Jim’in gözlerinin açık olduğunu ve ışıkların yandığını düşünürsek masada bir portakal olması Jim'in önünde bir portakal olduğuna inanmasına neden olacaktır. Işık portakal üzerinden Jim’in gözlerine sıçrayacak. Bu retinası üzerinde bir gö­rüntü oluşmasına neden olacak ve sonrasında beynine elektriksel uyarılar gönderecek ve sonra Jim'in orada bir portakal olduğuna inanmasına neden olacak.
Her şey plana göre giderse ve Jim önünde bir portakal olduğuna inanırsa, Jim önünde bir portakal olduğunu bilir mi?
Evet, nedensel teoriye göre bilir. Jim'in önünde bir portakal olduğu inancının nedeni orada bir portakal olmasıdır. İnancına onu doğru yapan koşullar neden olmuştur. Önünde bir portakal olduğunu bilmesi için Jim'in önünde bir portakal olduğuna inanmak için gerekçeye ihtiyacı var mı? Hayır. Nedensel teoride gerekçe gereksizdir.
İnsanlar Termometreler Gibi midir?
Nedensel teoride çevremizdeki dünyayı nasıl bildiğimiz konusunda biraz daha netleşelim.
Jim’in önünde bir portakal olduğu inancına özel bir algı me­kanizması neden oldu: Gözleri. Ancak etrafımızdaki dünyaya karşı inançlarımızı nedensel olarak hassas kılan sadece gözlerimiz değildir. Bir değil beş duyumuz vardır: Duyma, görme, dokunma, koklama ve tat alma. Beş duyumuzun tamamı doğru inançlar üretmek için; güvenilir mekanizmalardır (Bazen bizi yanıltırlar ama çok sık değil).
Nedensel teoriye göre duyularımız doğru inançlar üretmede güvenilir kaynaklar oldukları için bizi bilgiyle donatabilirler. His­lerimiz az çok termometreler gibi çalışmamıza neden olur. Bir ter­mometre güvenilir bir sıcaklık göstergesidir. Sıcak bir sıvının içine koyduğunuzda sıvının sıcak olduğunu gösterir. Çıkarıp soğuk bir sıvının içine koyduğunuzda gösterge sıvının soğuk olduğunu göste­rir. Termometre üzerindeki ölçü güvenilir biçimde içine daldırıldığı sıvıların sıcaklıklarını gösterir,
Duyularım güvenilir bir termometre gibi davranmamı sağlar. Penceremin önünden bir arabayla geçin ve kulaklarım penceremin önünden bir araba geçtiğine inanmama neden olacaktır, Hareket eden araçları durdurun ve arabaların geçtiğine inancım son bulacaktır. Dilimin üzerine bir çikolata koyun ve bu bir çikolata yediğime inan­mama neden olacaktır. Onu alırsanız çikolatanın gittiğine inanırım.
Nedensel teoride insanlar çevrelerindeki dünyayı tam olarak bilirler çünkü nedensel olarak duyuları aracılığıyla dünyadaki şey­lerin nasıl olduğuna hassas inançlarla bağlanmışlardır.
Dinozorların Bilgisi
Peki, nedensel teoriye göre hemen önümüzdeki değil de mesela uzak geçmişte olanlara dair bilgiyi nasıl ediniriz? örneğin milyonlarca yıl önce dinozorların dünyada gezindiği inancımı alalım. Nedensel teoriye göre bu inanç neden bir bilgi parçası niteliği kazanır? Sonuçta geçmişi gözlemleyemem, değil mi?
Nedensel teorisyen hâlâ nedensel bir bağ olduğuna işaret edecektir: Dinozorların milyonlarca yıl önce dünyada gezindiğine dair inancıma milyonlarca yıl önce dünya üzerinde gezinen dinozorların varlığı neden olmuştur, Ama bu durumda nedensel bağlantı çok dolaylıdır. Dinozorlar fosil olmuştur. Fosiller bunlar üzerine kitap ve makale yazan arkeologlar tarafından keşfedilmiştir. Bu kitap ve makaleler, televizyon yapımcıları tarafından okunmuş ve yapımcılar televiz­yonuma iletilen programlar yapmışlar ve benim izlememe ve sonuç olarak benim dünya üzerinde dinozorların gezindiğine inanmama neden olmuşlardır, Yanı ben, çiinkii öyle olduğu için, dinozorların diinya üzerinde gezinmiş olduklarına inanırken, inancımı, bu durumu doğru kılan koşullara bağlayan nedensel zincir gerçekten de bir hayli uzundur. Bu elbette nedensel teorinin mümkün kıldığı bir şeydir.

Gerileme Sorununun Çözümü
Nedensel teoriye göre, Jim’in önündeki masanın üzerinde bir portakal olduğuna dair inancının bilgi olarak kabul edilebilmesi için inancının, onu doğru yapan koşullardan kaynaklanması gerektiğini; gördük. İnandığı şeye inanmak için herhangi bir gerekçeye ihtiyaç yok. Şimdi bilgi için bir gerekçesi olması gerekliliğinden kaçındık. Ama bu Platon'un bilgi tanımım bela olan gerekçeli gerileme sorunundan kaçındığımız anlama gelir.
Düşünce Araçları: Mor Porsche Vakasıyla Uğraşmak Nedensel teorinin yukarıda verilen İki Gettier tarzı örneklerde neden bilmediğimi çök açık biçimde açıkladığına dikkat edin. Örneğin Mor Porsche Vakasını ele alalım. Jennings’in okulda olduğuna inanmamın gerekçesi olmasına rağmen ve inancım doğru olsa da üniversitede olduğunu bilmediğim açıktır. Nedensel teoriye göre bilmememin sebebi inancıma onu doğru yapan koşulların sebep olmamasıdır: Jennings üniversitede ol­duğu için üniversitede olduğuna inanmıyorum. Sonuçta gelmek zahmetine girmemiş olsaydı da Jennings’in üniversitede olduğuna, inanabilirdim, çiinkü mor Porsche’yi yiııe görecektim. Gettier ı bulmacası çözüldü!
Medyum Sarah Vakası
Platon’un gerekçeli doğru inanç teorisinin aksine nedensel teorinin gerekçeli gerileme sorunundan kaçındığını gördük. Yani kabul etmemiz gereken teori nedensel teori mi?
Hayır. Ne yazık ki nedensel teori ile ilgili de sorunlar var. Pegeen bilgiyi tanımlamak söz konusu olduğunda gerekçelerin bir rol oyna­ması gerekliğine ikna olmuş durumda. Nedenini aşağıdaki düşünce deneyi ile anlatıyor:
Pegeen: Bilgi için tüm gerekenin kişinin inancına onu doğru yapan koşulların neden olması gerektiğini söylerken hatalıydın.
Pegeen: tnsanın böyle bir inanca sahip olduğu halde lıâlı) bileme­yeceği açıktır.
Pal: Bana bir örnek ver.
Pegeen: Pekâlâ. Birisinin, adına "Saralı” diyelim, medyum olduğunu varsayalım. Gerçekten psişik güçleri var. Doğru inançlar üreten henüz-keşfedilmemiş-''psişik'’ bir mekanizması ol­duğunu hayal edelim: İstersen altıncı his diyelim. Ve Sarah şans eseri bu altıncı his ile doğmuş olsun.
Pal: Anlıyorum.
Pegeen: Bu mekanizmanın doğaüstü olduğunu varsaymıyorum: Duyma ve görme gibi tamamen doğal, nedensel bir me­kanizma olabilir. Sadece hakkında bir şey bilmediğimiz bir mekanizma,
Pal: Tamam. Yani Sarah’nııı psişik güçleri var.
Pegeen: Şimdi Sarah bugün annesinin şehirde olduğuna inanıyor.
Ve buna inanmasının nedeni psişik güçleri: Annesi bugün gerçekten şehirde. Annesi normalde 100 km uzakta yaşı­yor. Ama bugün kızına sürpriz bir ziyaret yapmak istedi. Şimdi senin nedensel teorine göre Sarah annesinin şehirde olduğunu biliyor, değil mi?
Pat: Evet. İnancına neden olan şey psişik mekanizması    ile onu
doğru yapan koşullarsa o halde biliyor.
Pegeen: Doğru. Ama bilmiyor. Çünkü Sarah'nın medyum olduğunu düşünmesi için hiçbir neden yok. Aslında psişik güçleri diye bir şey olmadığına dair çok sağlam kanıtları var. Ve
Sarah’nın annesinin şehirde olduğuna inanması için hiçbir nedeni yok. Annesi normalde 100 km uzakta yaşıyor..!
 Pat: Bunlar neden alakalı? Sarah yine de annesinin şehirde olduğunu biliyor. Bunu bilse de bilmese de o bir medyum.
Pegeen: Annesinin geldiğini bilmiyor. Saralının bakış açısından inancı tamamen aptalca ve mantıksız. Annesinin şehirde olduğuna inanması için hiçbir neden yok. Medyum olduğuna bile inanmıyor. Kendisini sadece atamadığı bir inanca takılmış buluyor: Annesi şehirde. Onun bakış açısından inancının çılgınlık olduğu düşünülürse bildiğini nasıl söyleyebiliriz.
Pat: Ama biliyor!
Pegeen: Hayır bilmiyor!'
Sarah biliyor mu? Nedensel teori bildiğini söylüyor: Saral’nın psişik mekanizması doğru bir inanç üretti: Bir tür termometre gibi çalışıyor.
Ancak en azından çoğumuz inananın bakış açısından tamamen mantıksız görünen bir inancın yine de bilgi olduğu önerisinden rahatsızız.
Elbette medyum Sarah vakası ile ortaya çıkan sorunu, nedense teoriye olan inancın aynı zamanda gerekçesi olması gerekliliğini de ekleyerek kolayca çözebilirdik. Ancak bu Sarah’nın bilen olmasını önlerdi çünkü inandığı şeye inanmak için bir gerekçesi yok.
Ancak bilgi olarak nitelenmesi için inancın gerekçesi olması gerekliliği bizi bir başka zorlukla karşı karşıya bırakır: Gerekçeli gerileme sorunu. Bu gereksinim bilgi sahibi olma ihtimalini ortadan kaldırıyor gibidir.
Yani bir bulmacayla karşı karşıyayız. Bir tarafta gerekçeli gerileme; sorunundan kaçınmalıyız. Ama görünüşe göre bunu sadece bilgi olabilmesi için bir inancın gerekçeli olması gerekliliğini düşürerek yapabiliyoruz. Ama bu gereksinimi bırakırsak o zaman medyum Saralı vakası ile ortaya çıkan soruna tosluyoruz: Tamamen mantıksız bir inanç bilgi olarak kabul edilebilir.
Diğer bir deyişle kendimizi bir anda iki kırklı yöne çekilirken buluyoruz. Bir tarafta görünüşe göre gerekçelendirme bilgi için gerekli, öte yandan görünüşe göre bu olamaz.
Bu bulmacayı nasıl çözeriz? Kendi fikirleriniz olabilir.
Kaynak: Felsefe Jimnastiği