8 Ağustos 2025 Cuma

TRANSHÜMANİZM

 

Transhümanizm [1] - Julian Huxley

Çeviren: Murat Öznaneci

 


MİLYARLARCA yıllık evrim sonunda evren kendi bilincine varıyor, geçmiş tarihi ve olası geleceği hakkında bir şeyleri anlamaya başlamaktadır. Bu kozmik öz-farkındalık evrenin küçük bir parçasında, biz insanların birkaçında gerçekleşmektedir. Belki başka bir yerde, diğer yıldızların oluşturduğu güneş sistemlerindeki bilinçli canlıların evrimi yoluyla da gerçekleşmiştir. Ancak bizim bu gezegenimizde, böyle bir şey daha önce hiç olmamıştır.

Bu gezegendeki evrim, yaşamın; güç, hız ve farkındalığın; kuşların uçuşunun ve arılarla karıncaların toplumsal yönetim biçimlerinin, daha insanın hayal bile edilemediği zamanlarda rengin, güzelliğin, iletişimin, anne bakımının vücut bulmasıyla aklın ortaya çıkışının, zekâ ve sezginin baş göstermesinde olduğu gibi beliren her tür olasılığın yeryüzünü (ve evrenin geri kalanını) oluşturan madde tarafından gerçekleştirilmesinin tarihidir. Nihayetinde ise kavramsal düşünce ve dil, bilinçli farkındalık ve ereklilik, bilinç deneyimlerini biriktirip bir araya getirme yeteneğiyle kozmik saatin son birkaç saniyesinde beliren tamamen yeni ve devrim niteliğindeki bir şeyin yani insanın tarihidir. Nitekim insan türünü bir milyar yıl önce yaşamış mikroskobik tek hücreli canlılardan, bunların da bir taş veya metal parçasından köklü biçimde farklı olduğunu unutmayalım.

Evrene dair yeni anlayış, son yüzyıllar içinde psikolog, biyolog ve diğer bilim insanlarının, arkeologların, antropologların ve tarihçilerin bir araya getirdiği yeni bilgilerle hasıl olmuştur. Bu anlayış insanın sorumluluklarını ve yazgısını dünyanın geri kalanında yatan içkin gizilgücü mümkün mertebe gerçekleştirme ediminin faili olma kaderini tanımlamıştır.

Herhangi bir hazırlık imkânı tanınmadan veya bir uyarı verilmeden, isteyip istemediği dahi sorulmadan, insanlık bir anda kendini en büyük vazifenin içinde; evrimin yöneticisi olarak görevlendirilmiş hâlde bulmuş gibidir. Dahası, verilen görevi reddetmesi de mümkün değildir. İstesin ya da istemesin, ne yapmakta olduğunu bilsin ya da bilmesin, bu dünya üzerindeki evrimin gelecekteki yönünü aslında o tayin etmektedir. Bu onun kaçınılmaz yazgısıdır ve durumu ne kadar erken idrak edip inanmaya başlarsa tüm taraflar için o kadar iyi olacaktır.

Vazifenin özü de esasen budur; zamanın dehlizlerinde cümleten tecrübe edilen serüvende insanın olasılıklarının ister birey ister topluluk ister tür hâlinde bütünüyle idrak edilebilmesidir. Her birimiz yalnızca bir gizilgüç zerresi olarak yuvarlak ve mikroskobik bir yumurta hücresi şeklinde vücut buluruz. Ardından, doğumdan önceki dokuz ay boyunca kendiliğinden bir dizi gerçek mucizevi olay vuku bulur; doğumdan sonra da kendiliğinden gerçekleşen sürekli büyüme ve gelişime ek olarak birey kişilik geliştirerek, özel yetenekler edinerek, farklı türde bilgi ve beceriler kazanarak, toplumun ilerleyişindeki üstüne düşen vazifeyi yerine getirerek kendi zihinsel olasılıklarım idrak etmeye başlar. Doğumdan sonraki bu evre kendiliğinden gerçekleşen veya önceden belirlenmiş bir evre değildir.

 

İnsan türünün kendini tayin edilmiş bulduğu kozmik vazifeye hazırlanmak üzere yerine getirmek zorunda olduğu ilk iş insan doğasını keşfetmek, hangi olasılıkların hazır bulunduğunu (ve tabii ki dış dünyadan kaynaklanan veya insana özgü hangi kısıtlılıkların mevcut olduğunu) bulmaktır. Dünyanın coğrafi keşfini neredeyse tamamen nihayete erdirdik; canlı ve cansız doğarım bilimsel keşfinde ana hatları açıkça belli olacak seviyeye kadar ilerledik ancak insan doğasının ve olasılıklarının keşfi daha yeni başlamıştır. Uçsuz bucaksız bu Yeni Dünya'nın henüz keşfedilmemiş olasılıkları, kâşif Kolombunu beklemektedir.

 

Geçmişte yaşamış büyük insanlar sayesinde kişilik alanında, zihinsel algıda, ruhsal kazanımda ve sanatsal yaratımdaki olasılıklara dair bazı görüleri edinmiş bulunuyoruz. Yine de bunlar, Pisga[2] Dağı'ndan bakarcasına zar zor edindiğimiz, hayli uzak görülerdir. Tıpkı fiziki coğrafyanın keşfedilip haritalandınlması gibi insanın olasılıklarına dair tüm alemi keşfetmek ve haritalandırmamız gerekmektedir. Sıradan canlılar için nasıl yeni olanaklar yaratabiliriz? Sıradan erkek ve kadınların anlayış ve istifadeyle ilgili saklı yeteneklerini ortaya çıkarmak; insanlara ruhsal deneyime erişme tekniklerini (neticede insan dans veya tenis tekniğini öğrenebiliyorsa mistik coşku veya ruhsal huzur neden öğrenilenlesin?) öğretmek; büyüyen çocukları yanlış yöne saptırmak veya düş kırıklığına uğratmak yerine, onların doğuştan gelen yeteneklerini ve zekâlarını geliştirmek için neler yapılabilir?

Çocuklardaki potansiyeli ortaya çıkarmak için doğru yöntemlerin benimsenmesi hâlinde resim yapma ve düşünmenin, müzik ve matematiğin, rol yapma ve bilimin gayet sıradan erkek ve kız çocukları için gerçekten anlam taşıyabileceğini zaten biliyoruz. En talihli insanların dahi kapasitelerinin çok altında yaşadığını, çoğu insanın ulaşabileceği zihinsel ve ruhsal üretkenliğin çok küçük bir kısmını hayata geçirebildiğini fark etmeye başlıyoruz. Nitekim insan ırkı keşif ruhunu kamçılayan, hayata geçirilememiş büyük olasılıklarla çevrelenmiştir.

Bilimsel ve teknik keşifler, dünya genelinde tüm sıradan insanların fiziki olasılıklarla ilgili belli bir anlayışa sahip olmalarını sağlamıştır. Kısıtlı imkânlarla yaşayanlar bilim sayesinde, yetersiz beslenmeden veya kronik hastalıklardan mustarip veya bilimin teknik ve pratik uygulamalarının nimetlerinden mahrum kalmadan yaşamanın mümkün olduğuna inanmaya başlamıştır.

 

Dünyanın huzursuzluğu çoğunlukla, yeni hasıl olan bu inanca dayanmaktadır. Bilimin beden sağlığı ve fiziki yaşam standartlarım arttırma olasılığı belirgin hâle geldiğinden insanlar normalin altında bir standartta yaşamaya sabredemez olmuşlardır. Bu huzursuzluk tümden dağılmadan önce bazı nahoş neticelere sebep olacaktır; yine de özü itibarıyla faydalı olan bu huzursuzluk, insan kaderinin fizyolojik temellerini atmadan sakinleşmeyecek dinamik bir kuvvettir.

Bilinç ve kişiliğin önündeki olasılıktan keşfetmemizden, bunlarla ilgili bilgilerin ortak mülkiyete geçmesinin ardından yeni bir huzursuzluk kaynağı ortaya belirecektir. Doğru tedbirlerle kimsenin gerçek tatminden mahrum kalmasına veya standardın altında bir tatmine mahkûm edilmesi ne gerek olmadığı görülecektir. Bu süreç de nahoş başlayacak ama faydayla sonuçlanacaktır. Olasılıklarımızı gerçekleştirmemizin önünde duran (hatta gerçekleştirilebilecek olasılıkların varlığını tümden inkâr eden) düşünce ve kuramların yok edilmesiyle başlayacak, en azından insanlığın hakiki kaderinin inşasma girişilmesiyle devam edecektir.

İnsan hayatı genelde şimdiye kadar Hobbes'un ifade ettiği hâliyle "çirkin, vahşice ve kısa"’ olmuştur. İnsanlığın büyük kısmı (genç yaşta ölmedikçe) bir şekilde sefaletten; yoksulluk, hastalık, maraz, fazla çalışma, baskı ve zulümden muzdarip olmuştur.[3] Çektikleri sefaleti umut ve ülküyle hafifletmeye çalışmışlardır. İşin kötüsü ya umutları genelde bir dayanaktan yoksundur ya da ülküleri genel olarak gerçeklerle örtüşmemektedir.

Olasılıkların ve bu olasılıkları hayata geçirmek için gereken tekniklerin şevkle ve bilim yoluyla keşfedilmesi, aslında bunlardan ne kadarının gerçekleştirilebileceğim ortaya koyarak umutlarımızı rasyonelleştirecek, ülkülerimizi gerçeklikle bağdaştırmayı mümkün kılacaktır.

Bu olasılıklar alanının mevcudiyetine ve varlığımızın önündeki mevcut kısıtlamalarla birlikte sefil hayal kırıklıklarının üstesinden gelebileceğimize inanmak artık pekâlâ mümkündür. Tarihten bildiğimiz kadarıyla insan yaşamının cehalete dayalı, perişan bir iğretilikte olduğuna, atalarımızın hurafelerden ve meslek sırlarından kaynaklanan deneyimsel beceriksizliklerini fiziki doğayı bilime dayalı modern denetimle aştığımız gibi bu iğretiliğin de bilgi birikimi ve idrakin ışığındaki varoluş durumuyla aşılabileceğine dair kanaatimizde hâlihazırda haklı çıkmış bulunuyoruz.

Bunu gerçekleştirmek üzere fiziki çevre konusunda büyük oranda yaptığımız şekilde, daha elverişli bir toplumsal çevre yaratma olasılıklarını araştırmamız gerekmektedir. İşe yeni öncüller benimseyerek başlamalıyız. Mesela güzelliğin (keyfine varüacak, gurur duyulacak şeylerin) gereklilik olduğunu ve dolayısıyla çirkin veyahut iç karartıcı kasabaların ahlaka aykırı olduğunu; insanlarda salt nicelik yerine niteliği hedeflememiz gerektiğini, bu nedenle mevcut nüfus artışının daha iyi bir dünya umudunu yerle bir  etmesini önleyecek uyumlu politikalara ihtiyaç duyulduğunu; hakiki anlayış ve hazzın bir işin hem araç gereci hem de istirahat vasıtası olmasının yanı sıra kendi içinde bir amaç olduğunu, bu nedenle eğitim ve öz-eğitim tekniklerini keşfederek tümüyle erişilebilir kılmamız gerektiğini; ulaşılabilecek en nihai tatminin insanın içinden ve iç yaşamın bütünlüğünden kaynaklandığını, bu nedenle ruhsal gelişim tekniklerini keşfederek tümüyle erişilebilir kılmamız gerektiğini; özellikle de kozmik vazifemizin - öncelikle kapasitemizi gerçekleştirip ondan istifade etmemizi öngören kendimize karşı bir sorumluluk, gelecek nesillerin refahını artırmayı ve türümüzü topyekûn ilerletmeyi öngören başkalarına karşı ikinci bir sorumluluk olmak üzere birbirini tamamlayan iki kısmının olduğunu benimsemeliyiz.

 

İnsan türü isterse bir yerde bir bireyin bir şekilde, öbür tarafta başka bir bireyin başka bir şekilde aşkınlığa erişmesi şeklinde değil de bir bütün olarak tüm insanlık hâlinde kendini aşabilir. Bu yeni inanç için bir isme ihtiyacımız var. İnsanın insan kalması ama kendi insani doğasının bilinen ve bilinmeyen olasılıklarım gerçekleştirerek kendini aşması anlamında trans- hümanizm kullanılabilir.

"Transhümanizme inanıyorum:" Bunu içtenlikle söyleyebilecek yeterli sayıda insan bulunduğunda insan türü yeni bir varoluşun eşiğinde duruyor olacaktır, şu anda bizler Pekin Adamından[4] ne kadar farklıysak o da bizlerden o kadar farklı olacaktır. Ve nihayet gerçek kaderini bilinçli bir şekilde yerine getiriyor olacaktır.



[1] Orijinal Kaynak: Huxley, Julian. (1957). "Transhumanism," İçinde New Bottles for New Wine, London: Chatto & Windus, 13-7.
[2] Pisgah glimpses; 'uzak görüntü, manzara- kolay erişilememek, çok uzaklardaki belli belirsiz görüntüler' anlamında kullanılır. Filistin'de yer alan vo Nobo Dağı olarak da bilinen Pisga Dağı'na Tevrat'ın Beşinci Kitabında (Yasanın Tekrarı; 34: 1-5) atıfta bulunulmakta, Vaadedilmiş Topraklann Musa'ya bu dağ üzerinden gösterildiği anlatılmaktadır. — Ç.N.
 [3] Hobbes, Thomas. (2007). Leviathan veya Bir Din ve Dünya Devletinin içeriği, Biçimi ve Kudreti, çev. Semih Lim, Yapı Kredi Yayınlan, 94. "Dolayısıyla, herkesin herkese düşman olduğu bir savaş zamanı nelere yol açıyorsa; insanların, kendi güçlerinden ve yaratıcılıklarıyla sağladıkları şeylerden başka güvenceleri olmadan yaşadıkları bir dönem de aynı şeylere yol açar. Böyle bir ortamda, çalışmaya yer yoktur; çünkü çalışmanın karşılığı belirsizdir: ve dolayısıyla toprağın işlenmesine de yer yoktur ne denizcilik ne deniz yoluyla ithal edilebilecek malların kullanılması ne rahat yapılar ne fazla güç gerektiren şeyleri kaldırmak ve taşımak için gereken şeyler ne yeryüzü hakkında bilgi ne zaman hesabı ne sanat ne yazı ne de toplum vardır. Hepsinden kötüsü, hep şiddetli ölüm korkusu ve tehlikesi vardır ve insan hayatı yalnız, yoksul, kötü, vahşi ve kısa sürer." — Ç.N.
[4] 'Pekin Adamı," Çin'in Pekin kenti yakınlarındaki Zhoukoudian'da bulunan ve yaklaşık 750 bin ila 500 bin yıl öncesine uzanan Homo erectus fosillerini ifade eder. Kafatasları, çene kemikleri, dişler ve kemikler de dahil olmak üzere bu önemli bulgular, insan evrimi, alet kullanımı ve ateş kullanımına ilişkin bilgiler sağlamaktadır. — Ed.N.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder