Transhümanizm [1] - Julian Huxley
Çeviren: Murat Öznaneci
MİLYARLARCA
yıllık evrim sonunda evren kendi bilincine varıyor, geçmiş tarihi ve olası
geleceği hakkında bir şeyleri anlamaya başlamaktadır. Bu kozmik öz-farkındalık
evrenin küçük bir parçasında, biz insanların birkaçında gerçekleşmektedir.
Belki başka bir yerde, diğer yıldızların oluşturduğu güneş sistemlerindeki
bilinçli canlıların evrimi yoluyla da gerçekleşmiştir. Ancak bizim bu
gezegenimizde, böyle bir şey daha önce hiç olmamıştır.
Evrene dair yeni anlayış, son yüzyıllar içinde
psikolog, biyolog ve diğer bilim insanlarının, arkeologların, antropologların
ve tarihçilerin bir araya getirdiği yeni bilgilerle hasıl olmuştur. Bu anlayış
insanın sorumluluklarını ve yazgısını dünyanın geri kalanında yatan içkin
gizilgücü mümkün mertebe gerçekleştirme ediminin faili olma kaderini
tanımlamıştır.
Herhangi bir
hazırlık imkânı tanınmadan veya bir uyarı verilmeden,
isteyip istemediği dahi sorulmadan, insanlık bir anda kendini en büyük
vazifenin içinde; evrimin yöneticisi olarak görevlendirilmiş hâlde bulmuş
gibidir. Dahası, verilen görevi reddetmesi de mümkün değildir. İstesin ya da
istemesin, ne yapmakta olduğunu bilsin ya da bilmesin, bu dünya üzerindeki
evrimin gelecekteki yönünü aslında o tayin etmektedir. Bu onun kaçınılmaz
yazgısıdır ve durumu ne kadar erken idrak edip inanmaya başlarsa tüm taraflar
için o kadar iyi olacaktır.
Vazifenin özü
de esasen budur; zamanın dehlizlerinde cümleten tecrübe edilen serüvende
insanın olasılıklarının ister birey ister topluluk ister tür hâlinde bütünüyle
idrak edilebilmesidir. Her birimiz yalnızca bir gizilgüç zerresi olarak
yuvarlak ve mikroskobik bir yumurta hücresi şeklinde vücut buluruz. Ardından, doğumdan
önceki dokuz ay boyunca kendiliğinden bir dizi gerçek mucizevi olay vuku bulur;
doğumdan sonra da kendiliğinden gerçekleşen sürekli büyüme ve gelişime ek
olarak birey kişilik geliştirerek, özel yetenekler edinerek, farklı türde bilgi
ve beceriler kazanarak, toplumun ilerleyişindeki üstüne düşen vazifeyi yerine
getirerek kendi zihinsel olasılıklarım idrak etmeye başlar. Doğumdan sonraki bu
evre kendiliğinden gerçekleşen veya önceden belirlenmiş bir evre değildir.
İnsan türünün kendini
tayin edilmiş bulduğu kozmik vazifeye hazırlanmak üzere yerine getirmek zorunda
olduğu ilk iş insan doğasını keşfetmek, hangi olasılıkların hazır bulunduğunu (ve
tabii ki dış dünyadan kaynaklanan veya insana özgü hangi kısıtlılıkların mevcut
olduğunu) bulmaktır. Dünyanın coğrafi keşfini neredeyse tamamen nihayete
erdirdik; canlı ve cansız doğarım bilimsel keşfinde ana hatları açıkça belli
olacak seviyeye kadar ilerledik ancak insan doğasının ve olasılıklarının keşfi
daha yeni başlamıştır. Uçsuz bucaksız bu Yeni Dünya'nın henüz keşfedilmemiş
olasılıkları, kâşif Kolombunu beklemektedir.
Geçmişte yaşamış büyük insanlar
sayesinde kişilik alanında, zihinsel algıda, ruhsal kazanımda ve sanatsal
yaratımdaki olasılıklara dair bazı görüleri edinmiş bulunuyoruz. Yine de bunlar, Pisga[2]
Dağı'ndan bakarcasına zar
zor edindiğimiz, hayli uzak
görülerdir. Tıpkı fiziki
coğrafyanın keşfedilip haritalandınlması gibi insanın olasılıklarına dair tüm
alemi keşfetmek ve haritalandırmamız gerekmektedir. Sıradan canlılar için nasıl
yeni olanaklar yaratabiliriz? Sıradan erkek ve kadınların anlayış ve
istifadeyle ilgili saklı yeteneklerini ortaya çıkarmak; insanlara ruhsal
deneyime erişme tekniklerini (neticede insan dans veya tenis tekniğini
öğrenebiliyorsa mistik coşku veya ruhsal huzur neden öğrenilenlesin?) öğretmek;
büyüyen çocukları yanlış yöne saptırmak veya düş kırıklığına uğratmak yerine,
onların doğuştan gelen yeteneklerini ve zekâlarını geliştirmek için neler
yapılabilir?
Çocuklardaki potansiyeli ortaya çıkarmak için doğru
yöntemlerin benimsenmesi hâlinde resim yapma ve düşünmenin, müzik ve
matematiğin, rol yapma ve bilimin gayet sıradan erkek ve kız çocukları için
gerçekten anlam taşıyabileceğini zaten biliyoruz. En talihli insanların dahi
kapasitelerinin çok altında yaşadığını, çoğu insanın ulaşabileceği zihinsel ve
ruhsal üretkenliğin çok küçük bir kısmını hayata geçirebildiğini fark etmeye
başlıyoruz. Nitekim insan ırkı keşif ruhunu kamçılayan, hayata geçirilememiş büyük
olasılıklarla çevrelenmiştir.
Bilimsel ve teknik
keşifler, dünya genelinde tüm sıradan insanların fiziki olasılıklarla ilgili
belli bir anlayışa sahip olmalarını sağlamıştır. Kısıtlı imkânlarla yaşayanlar
bilim sayesinde, yetersiz beslenmeden veya kronik hastalıklardan mustarip veya bilimin
teknik ve pratik uygulamalarının nimetlerinden mahrum kalmadan yaşamanın mümkün
olduğuna inanmaya başlamıştır.
Dünyanın huzursuzluğu
çoğunlukla, yeni hasıl olan bu inanca dayanmaktadır. Bilimin beden sağlığı ve
fiziki yaşam standartlarım arttırma olasılığı belirgin hâle geldiğinden
insanlar normalin altında bir standartta yaşamaya sabredemez olmuşlardır. Bu
huzursuzluk tümden dağılmadan önce bazı nahoş neticelere sebep olacaktır; yine
de özü itibarıyla faydalı olan bu huzursuzluk, insan kaderinin fizyolojik
temellerini atmadan sakinleşmeyecek dinamik bir kuvvettir.
Bilinç ve
kişiliğin önündeki olasılıktan keşfetmemizden, bunlarla ilgili bilgilerin ortak
mülkiyete geçmesinin ardından yeni bir huzursuzluk kaynağı ortaya belirecektir.
Doğru tedbirlerle kimsenin gerçek tatminden mahrum kalmasına veya standardın
altında bir tatmine mahkûm edilmesi ne gerek olmadığı görülecektir. Bu süreç de
nahoş başlayacak ama faydayla sonuçlanacaktır. Olasılıklarımızı
gerçekleştirmemizin önünde duran (hatta gerçekleştirilebilecek olasılıkların
varlığını tümden inkâr eden) düşünce ve kuramların yok edilmesiyle başlayacak,
en azından insanlığın hakiki kaderinin inşasma girişilmesiyle devam edecektir.
İnsan hayatı genelde şimdiye kadar Hobbes'un ifade
ettiği hâliyle "çirkin, vahşice ve kısa"’ olmuştur. İnsanlığın büyük
kısmı (genç yaşta ölmedikçe) bir şekilde sefaletten; yoksulluk, hastalık,
maraz, fazla çalışma, baskı ve zulümden muzdarip olmuştur.[3] Çektikleri sefaleti umut ve
ülküyle hafifletmeye çalışmışlardır. İşin kötüsü ya umutları genelde bir
dayanaktan yoksundur ya da ülküleri genel olarak gerçeklerle örtüşmemektedir.
Olasılıkların ve bu olasılıkları
hayata geçirmek için gereken tekniklerin şevkle ve bilim yoluyla keşfedilmesi,
aslında bunlardan ne kadarının gerçekleştirilebileceğim ortaya koyarak
umutlarımızı rasyonelleştirecek, ülkülerimizi gerçeklikle bağdaştırmayı mümkün
kılacaktır.
Bu olasılıklar alanının
mevcudiyetine ve varlığımızın önündeki
mevcut kısıtlamalarla birlikte sefil hayal kırıklıklarının üstesinden gelebileceğimize
inanmak artık pekâlâ mümkündür. Tarihten bildiğimiz kadarıyla insan yaşamının
cehalete dayalı, perişan bir iğretilikte olduğuna, atalarımızın hurafelerden ve
meslek sırlarından kaynaklanan deneyimsel beceriksizliklerini fiziki doğayı
bilime dayalı modern denetimle aştığımız gibi bu iğretiliğin de bilgi birikimi
ve idrakin ışığındaki varoluş durumuyla aşılabileceğine dair kanaatimizde
hâlihazırda haklı çıkmış bulunuyoruz.
Bunu
gerçekleştirmek üzere fiziki çevre konusunda büyük oranda yaptığımız şekilde,
daha elverişli bir toplumsal çevre yaratma olasılıklarını
araştırmamız gerekmektedir. İşe yeni öncüller benimseyerek
başlamalıyız. Mesela güzelliğin (keyfine varüacak, gurur duyulacak şeylerin)
gereklilik olduğunu ve dolayısıyla çirkin veyahut iç karartıcı kasabaların
ahlaka aykırı olduğunu; insanlarda salt nicelik yerine niteliği hedeflememiz
gerektiğini, bu nedenle mevcut nüfus artışının daha iyi bir dünya umudunu yerle
bir etmesini önleyecek uyumlu
politikalara ihtiyaç duyulduğunu; hakiki anlayış ve hazzın bir işin hem araç
gereci hem de istirahat vasıtası olmasının yanı sıra kendi içinde bir amaç
olduğunu, bu nedenle eğitim ve öz-eğitim tekniklerini keşfederek tümüyle
erişilebilir kılmamız gerektiğini; ulaşılabilecek en nihai tatminin insanın
içinden ve iç yaşamın bütünlüğünden kaynaklandığını, bu nedenle ruhsal gelişim
tekniklerini keşfederek tümüyle erişilebilir kılmamız gerektiğini; özellikle de
kozmik vazifemizin - öncelikle kapasitemizi gerçekleştirip ondan istifade
etmemizi öngören kendimize karşı bir sorumluluk, gelecek nesillerin refahını
artırmayı ve türümüzü topyekûn ilerletmeyi öngören başkalarına karşı ikinci bir
sorumluluk olmak üzere birbirini tamamlayan iki kısmının olduğunu
benimsemeliyiz.
İnsan türü isterse bir yerde bir bireyin bir şekilde,
öbür tarafta başka bir bireyin başka bir şekilde aşkınlığa erişmesi şeklinde
değil de bir bütün olarak tüm insanlık hâlinde kendini aşabilir. Bu yeni inanç
için bir isme ihtiyacımız var. İnsanın insan kalması ama kendi insani doğasının
bilinen ve bilinmeyen olasılıklarım gerçekleştirerek kendini aşması anlamında trans- hümanizm kullanılabilir.
"Transhümanizme inanıyorum:" Bunu içtenlikle
söyleyebilecek yeterli sayıda insan bulunduğunda insan türü yeni bir varoluşun
eşiğinde duruyor olacaktır, şu anda bizler Pekin Adamından[4] ne kadar farklıysak o da
bizlerden o kadar farklı olacaktır. Ve nihayet gerçek kaderini bilinçli bir
şekilde yerine getiriyor olacaktır.
[4] 'Pekin Adamı," Çin'in Pekin kenti yakınlarındaki Zhoukoudian'da bulunan ve yaklaşık 750 bin ila 500 bin yıl öncesine uzanan Homo erectus fosillerini ifade eder. Kafatasları, çene kemikleri, dişler ve kemikler de dahil olmak üzere bu önemli bulgular, insan evrimi, alet kullanımı ve ateş kullanımına ilişkin bilgiler sağlamaktadır. — Ed.N.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder