2 Temmuz 2025 Çarşamba

PIERRE BOURDIEU: OKUL EŞİTLİK DEĞİL EŞİTSİZLİK ÜRETİR

 


PIERRE BOURDIEU: OKUL EŞİTLİK DEĞİL EŞİTSİZLİK ÜRETİR

Fırsat eşitliğini sağlamayı bir tarafa bırakalım, okul dediğimiz kurum toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretimine bizzat katılır.

Pierre Bourdieu 1930 yılında Fransa'nın Bearn köyünde çiftçi bir aileye doğdu. 51 yaşına geldiğinde ülkenin en prestijli yükseköğrenim kurumu College de France'a profesör olarak kabul edildi. Hayatı boyunca "yüksek elitlerin" arasında yerini ve yönünü arayan
"köylü" Bourdieu, sosyoloji araştırmalarını tam da bu arayışın etrafında şekillendirdi. Çünkü burjuva ailelerin çocukları elit okullarında kendi doğal hâlleriyle var olabilirken Bourdieu ne yaparsa yapsın bir şeylerin eksik kaldığını, yapay göründüğünü, eğreti durduğunu hissediyordu. Kişisel deneyimlerinden yola çıkarak bu deneyimi nihayetinde akademik çalışmalarının belkemiğini oluşturacak genel bir sosyoloji sorusuna dönüştürdü: "Demokratik toplumlarda eğitim parasız ve zorunlu olduğu için tüm çocukların 'fırsat eşitliğinden' yararlandığı, ne tür bir aileden gelirse gelsin yetenekli ve çalışkan çocukların liyakat sistemi çerçevesinde hem eğitimde hem de daha sonra iş hayatında başarılı olduğu söyleniyor. Acaba durum gerçekten böyle mi?" Kapsamlı saha araştırmaları ve verilere dayanan Vârisler ve Yeniden Üretim kitaplarında cevap vermeye çalıştı Bourdieu bu soruya. Tüm bu çalışmalar eşitlik değerini kutsar gibi görünen modern demokratik toplumlarla ilgili karanlık bir gerçeği ortaya koyuyordu: Aristokratik toplumda açıkça sürdürülen katı toplumsal hiyerarşi bugünün toplumlarında daha sinsice işleyen -ve çoğunlukla da liyakat söylemiyle görünmez hâle getirilen- mekanizmalarla kendini var etmeye devam ediyordu.

Şimdi aristokratik ve demokratik toplumların zihin yapılarına kısaca değinelim. Başta Fransız Devrimi olmak üzere sıradan halkın değer kazanıp siyasi bir aktör hâline geldiği bir dizi gelişmeden önce Avrupa'da genel anlamda aristokratik toplum yapısı hâkimdi. Bu anlayış çerçevesinde herhangi bir bireyin katı bir hiyerarşiye dayalı toplumdaki yeri, içine doğduğu toplumsal gruba göre şekillenirdi. Örneğin çiftçi bir ailede doğan bir çocuğun; başarısı, emeği ya da yetenekleri sayesinde toplumsal basamakları tırmanması ve "sınıf atlaması" gibi bir şey neredeyse imkânsızdı. Herkes anne babasının toplumsal hiyerarşi içindeki rolünü devralır, zamanı geldiğinde de aynı rolü çocuklarına bırakırdı. Ayrımlar net ve keskindi.

Tocqueville'in 1800lerin başında Amerika'da Demokrasi kitabında anlattığı üzere demokratik siyasi sistemin yaslandığı değer, aristokratik hiyerarşinin tam tersi olan eşitlikti. Siyasal, ekonomik ve toplumsal eşitsizliğin herkesçe doğal karşılandığı toplumlar birer birer "her vatandaşın yasalar önünde eşit olduğu ve artık her türlü ayrıcalığın ortadan kalktığı" demokratik toplumlara doğru evrilmeye başladılar. Eşitliğe yaslanan demokratik toplumların kitlelere vaadi şuydu: Toplumsal hiyerarşinin kuşaklar boyu hiç değişmeden devam ettiği sisteme son veriyoruz. Eğitimi kitleselleştiriyoruz, ücretsiz ve zorunlu yapıyoruz.

Eğitim hayatında başarı gösterecek çocuklar -nasıl bir aileden gelirlerse gelsinler- her alanda liyakate dayalı bir şekilde üst basamaklara tırmanabilecekler, işte tüm bunlar okulun herkese sunduğu "fırsat eşitliği” sayesinde olacak, kim çalışırsa o kazanacak.

Bourdieu demokratik toplumların işte bu söylemini inandırıcı bulmadı ve bir iddiayla ortaya çıktı: Fırsat eşitliğini sağlamayı bir tarafa bırakalım, okul dediğimiz kurum toplumsal eşitsizliklerin yeniden üretimine bizzat katılır. Dahası, aristokratik toplumda açıkça var olan eşitsizliklerin bugün başka bir yöntemle ve daha kabul edilebilir bir formda var olabilmesini sağlayan bir Truva atına dönüşmüştür.

Bourdieu tezini destekleyecek birçok istatistik sunar, bunlardan en çarpıcılarından biri şudur: Üst düzey bir yöneticinin oğlunun üniversiteye girme ihtimali bir tarım işçisinin oğlunun üniversiteye girme ihtimalinin 80 katıdır. Evet doğru, üst düzey yönetici toplumsal ayrıcalığını oğluna doğrudan miras bırakamaz, ancak bu istatistik bize gözle görünmez bazı mekanizmaların toplumsal eşitsizlikleri yeniden ürettiğini, aristokratik toplum hayaletinin hâlâ demokratik topluma musallat olmaya devam ettiğini göstermiyor mu?

Meseleye bir de şu açıdan bakalım: Asgari ücretle geçinmeye çalışan ailenin dördüncü çocuğu ile annesi bir holdingde üst düzey yönetici, babası da diplomat bir çocuğun eğitim hayatı boyunca aynı "fırsat eşitliğinden" faydalandığını mı söyleyeceğiz? Yoksul aileye doğan çocuk ne kadar yetenekli ve çalışkan olursa olsun belirli mekanizmalar tarafından eğitim hayatının dışına atılıp işçiye dönüştürüldüğünde sebep olarak çocuğun "başarısızlığım" mı göstereceğiz? Ya da diğer çocuk modern sanat yapmaya karar verip sattığı tablolarla milyonlar kazandığında bu gerçekten kendi başarısı mı olacak?

 İLKER KOCAEL-Ot Dergisi Haziran 2025





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder