... Yaklaşık on iki milyar yıl önce hayal etmesi imkânsız
bir patlama meydana geldi. İnanılmaz hızlarda dışa doğru genişleyen bu felaket
patlaması uzayı, enerjiyi, maddeyi ve hatta zamanın kendisini doğurdu.
Etrafımızda gördüğümüz evren bu Büyük Patlamanın enkazıdır.
Fakat
Büyük Patlama neden oldu? Evreni ne meydana getirdi? Büyük Patlamanın ardında
ne yatıyor?
Sahne: Mathers bir teolog, Figgerson
ise bir fizikçi ve büyük Oxford kolejlerinden birinde birlikte ders veriyorlar.
İkisi de felsefi tartışmalarda bulunmayı çok seviyor. Akşam yemeği için
yemekhanenin öğretmenler masasına henüz oturmuşlar.
Figgerson: Bu akşam hangi felsefi gizemi tartışalım?
Mathers: Evrenin kökenini düşünüyordum. Belki bunu tartışabiliriz?
Figgerson: Neden olmasın? Ama burada çok az gizem var. Biz bilim
insanları bu özel muammayı çözdük. Sana evrenin yaklaşık olarak on iki milyar
yıl önce oluştuğunu söyleyebilirim. Uzay, enerji, madde, hatta zamanın kendisi
bile “Büyük Patlama” adını verdiğimiz devasa bir patlamayla başladı.
Mathers: Bunun doğru olduğuna şüphe yok. Ama burada bir gizem
olmadığı konusunda hatalısın. Büyük Patlamanın olduğunu biliyoruz. Benim sana
sorum şu: Neden oldu?
Figgerson: Sorunu anladığımdan emin değilim.
Mathers: Demek istediğim şu: Evrenin var olmasına ne neden oldu? Bu nereden geldi? Neden
burada? Hiçbir şey olmayacakken neden bir şey var?
Figgerson: Hiçbir şey olmayacakken neden
herhangi bir şey var mı demek istiyorsun?
Mathers: Evet. Bu kesinlikle bir gizem.
... Mathers’m ortaya koyduğu bulmaca belki de var olan en
derin ve en yoğun gizem. Geleneksel yaklaşım tam da Mathers’m şimdi önerdiği
gibi Tanrının varlığını ortaya sürmektir.
Mathers: Bana kalırsa tek bir olası çözüm
var: Tanrı. Evrenin varoluşuna Tanrı neden olmuş olmalı.
Figgerson: Ah, evet Tanrı. Bu konuşmaya Tanrıyı
ne zaman dâhil edeceğini merak etmeye başlamıştım.
Mathers: Ama elbette ki bu noktada Tanrıyı
kabul etmeliyiz. Bak, biz bu yemek odasına girdiğimizde burada iki sandalye
bulduk. Şimdi bunların hiçbir neden yokken öylesine ortaya çıktıklarını
düşünmek absürt olurdu, değil mi? Bu sandalyelerin var oluşlarının kesinlikle
bir nedeni olmalı. Buna katılmıyor musun?
Figgerson: Evet.
Mathers: Benzer biçimde evren de öyle. Hiçbir
neden olmadan birden var olması akla uygun değil. Onun da bir nedeni olmalı.
Öyleyse evrenin nedeni olarak Tanrı var olmalı.
... Mathers’m iddiasına neden
argümanı diyelim.
Bu genellikle kozmolojik argüman olarak bilinen tartışmaların bir örneğidir. Kozmolojik
argümanlar iki gözlemle başlar: Evren vardır ve etrafımızda bulunan olaylar ve
varlıkların da her zaman bir nedeni veya açıklaması vardır. Sonrasında,
tartışma evrenin de bir nedeni veya açıklaması olduğuna ve Tanrının tek olası
(en azından en muhtemel) aday olduğu sonucuna varır.
TANRI’YA NE NEDEN OLDU?
... Neden-sonuç tartışması kesinlikle ilk izlenime göre
değerlendirilir. Özellikle on üçüncü yüzyıl teologu ve filozofu St. Thomas
Aquinas (1225-74) ile ilişkilendirilir. Aquinas Tanrının varlığına dair beş argüman
oluşturdu, bunlardan İkincisi de neden argümanıdır. Ama ne yazık ki bu kusurlu
bir argüman. Figgerson nedenini açıklıyor,
Figgerson: Ben ikna olmadım. Bildiğin gibi Tanrıya
inanmıyorum. Ama tartışmanın selameti için Tanrının var olduğunu kabul edelim.
Onu evrenin varlığının nedeni olarak gündeme getirmen en nihayetinde
başladığımız gizemi ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Mathers: Nedenini anlayamadım.
Figgerson: Peki o zaman sana sorayım, Tanrının
varolmasına ne neden oldu? Bir şeyin nedensiz var olmasını düşünmenin absürt olduğunu
söyledin. Sandalyeler hakkında söylediklerin gibi bir neden olmadan öylesine
var olmuş olamazlar. O halde Tanrının varoluşu için de bir nedenin olması
gerekir.
Mathers: Şey, Tanrı her şeyin var olmak için bir nedeni olması gerektiği
kuralının istisnasıdır. Tanrı diğer şeyleri yöneten kuralların etkili olmadığı
üstün varlıktır. Evrenin varoluşunun nedene ihtiyacı var. Tanrının varoluşunun
ise yok.
Figgerson: Ama her şeyin var olmak için bir
nedene sahip olduğu kuralına bir istisna yapacaksan neden istisnayı evren ile
yapmıyorsun? Neden evrene ek olarak daha ileri bir varlığın -Tanrı- varoluşunu
ileri sürüyorsun?
Figgerson: Anladığımdan emin değilim.
Mathers: Her şeyin bir nedeni olduğunu iddia
ediyorsun. Sonra Tanrı yı bu kurala istisna olarak gösteriyorsun. Ama neden
Büyük Patlamayı kurala istisna olarak kabul etmiyorsun? Ekstra bir bağlantı
olarak bu zincirin başlangıcına Tanrı yı eklemek için ne gibi nedenlerin var?
Bana hiçbir şey sunmadın. Ama bana Tanrının var olduğunu düşünmem için hiçbir
neden vermedin.
... Figgerson’ın belirttiği gibi bu neden argümanının en
belirgin kusuru -aynı zamanda filozof David Hume (1711-76) tarafından
belirtilen kusur- bir çelişki içermesidir. Tartışma her şeyin bir nedeni olduğu
önkabulünü getirir ama sonra Tanrının bir nedeni olmadığı iddiası bununla
çelişir. Evrenin nedeni olarak bir Tanrıyı kabul edeceksek ilk Tanrının nedeni
olarak bir ikinci Tanrıyı ve İkincinin nedeni olarak da bir üçüncü Tanrıyı
kabul etmeliyiz ve bunun bir sonu yoktur, sonsuza kadar bu şekilde devam eder.
Bu nedenle sınırsız sayıda Tanrı olduğunu kabul etmeliyiz. Ya bunu kabul
edeceğiz ya da kendi nedeni olmayan bağımsız bir nedende duracağız. Ama bir
yerde durmamız gerekiyorsa neden Büyük Patlamanın kendisinde durmuyoruz? Tek bir Tanrıyı bile gündeme getirmenin
nedeni ne?
Elbette
birileri sınırsız Tanrılar zincirini kabul etmeye istekli olabilir. Ama böyle
bir zincir yine de başladığımız gizemi ortadan kaldırmazdı. O zaman şu soru
ortaya çıkardı: Hiç zincir olmaması yerine neden böyle bir sınırsız Tanrılar
zinciri var?
İşte
benzer bir kötü nedensel açıklama. İnsanlar dünyanın ne üzerinde durduğu
sorusuna bir cevap aradıklarında, kimileri dünyaya büyük bir yaratığın -bir
filin- destek olduğu fikrini ortaya attı.
Ama
o zaman da şu soru ortaya çıkar: Dünya bir fil tarafından tutuluyorsa, o zaman fili ne
tutuyor. İkinci bir canlının -devasa bir kaplumbağanın-fili tuttuğu fikri ortaya
atılır. Bu insanlar kaplumbağada durmaya karar veriyorlar. Ama neden orada
duralım? Elbette asıl olarak uğraştıkları soru -neden bir şeyler bir şeyleri tutuyor sorusu- hâlâ
cevaplanmamıştır. Aslında bu nedenleri kendi mantığı içinde takip edersek
sonunda dünya üst üste dizilmiş devasa yaratıklar -sınırsız sayıda yaratık-
kulesinin üzerine oturtulmuş olur.
Ama
bunu yapmadılar. Kaplumbağa ile durdular. Ama kaplumbağanın desteğe ihtiyacı
olmadığı iddia edilebiliyorsa neden dünyanın desteğe ihtiyacı olmadığını
söyleyip öyle bırakmıyoruz? Neden destekleyen herhangi bir yaratığa ihtiyaç var? Yok.
Zayıf
bir argüman olmasına rağmen neden argümanı her zaman popüler olmuştur. Aslında
neden Tanrının var olduğunu varsaydıklarına dair bir neden sunmaları
istendiğinde Tanrıya inananların ilk başvurduğu argüman neden argümanıdır.
Tanrıyı neyin yarattığı sorusu görmezden gelinir.KUZEY KUTBU’NUN KUZEYİNDE NE VAR?
... Figgerson ve Mathers birbirlerini daha da çileden
çıkararak tartışmaya devam ettiler. Figgerson sonunda Mathers’ın oldukça
sinirlenmesine yol açarak onun ilk sorusunun -evrene ne neden oldu?- mantıklı bile olmayabileceğini söyledi.
Figgerson: Bak, bu sandalye, o dağ veya bu ağacın var olmasına neyin
neden olduğunu sormak mantıklı gibi görünmesine rağmen bir bütün
olarak evrenin
var olmasına neyin neden olduğunu sormak kesinlikle mantıksız.
Mathers: Hımm. Sorumun mantıklı olmadığını söylüyorsun. Peki,
mantıklı olmadığını söylemek için ne gibi nedenlerin var? Önerini açıkla.
Figgerson: Peki o zaman. Bence bir şeyin nedenini sormak evrenin
içinde başka
hangi şeylerin buna sebep olduğunu sormaktır. Örneğin şu dışarıdaki ağacın var
olmasına neyin neden olduğunu sorduğumda sana evren içindeki başka hangi şeyin veya olayın bu
ağacın var olmasına neden olduğunu soruyorum. Birisi oraya bir palamut ekmiş
olabilir veya bir başkası bu pencereden görünen manzarayı güzelleştirmek için
bir ağacı buraya taşımış olabilir. Ama eğer bir şeyin nedenini sormak ona neden
olan evren içindeki bir diğer şeyi sormak ise o zaman bir bütün
olarak evrenin nedenini sormak mantıklı değildir. Bu, sorunun anlamlı biçimde
sorulabileceği içeriğin dışında nedenler aramak olurdu.
Mathers: Anladığımdan emin değilim.
Figgerson: Pekâlâ, öyleyse benzer bir örnekle
açıklamaya çalışayım.
Sana
İngiltere’nin kuzeyinde ne olduğunu sorduğumu varsayalım. Ne derdin?
Mathers: İskoçya.
Figgerson: Peki İskoçya’nın kuzeyinde ne var?
Mathers: İzlanda.
Mathers: İzlanda.
Figgerson: Ve İzlanda’nın kuzeyinde?
Mathers: Kuzey Kutup Dairesi.
Figgerson: Ve Kuzey Kutup Dairesinin kuzeyinde?
Mathers: Kuzey Kutbu.
Mathers: Kuzey Kutbu.
Figgerson: Kuzey Kutbunun kuzeyinde?
Mathers: Aa. Ne demek istiyorsun?
Figgerson: İngiltere’nin kuzeyinde ve İskoçya’mn kuzeyinde ve İzlanda’nın kuzeyinde bir şey varsa o zaman kesinlikle Kuzey Kutbunun
da kuzeyinde bir şey vardır.
Mathers: Aklın
karışmış. “Kuzey’in ne anlama geldiğini bilmiyor musun? Sorun mantıklı değil. Kuzey Kutbunun kuzeyinde
olan bir şeyle ilgili konuşmak mantıklı değil. Bir şeyin, bir şeyin kuzeyinde
olduğunu söylemek diğer şeye göre Kuzey Kutbuna daha yakın demektir. Ama o
zaman Kuzey Kutbunun kuzeyindeki bir şeyle ilgili konuşmak mantıklı olamaz,
değil mi?
Figgerson: İşte! Demek benim sorum mantıksız. Öyleyse, senin evrenin
nedeniyle ilgili sorduğun soru da mantıksız.
Mathers: Nasıl oluyor?
Figgerson: İnsan depremin nedenini sorabilir. Depremin nedeninin
nedenini sorabilir ve bu böyle devam eder. İnsan isterse bu nedenler zincirini
Büyük Patlamaya kadar takip edebilir. Ama ondan sonra, peki ya Büyük Patlama ya
ne neden oldu diye sormak mantıklı değildir. Bu aynı Kuzey Kutbunun kuzeyinde
ne var diye sormak gibidir. Bu, bağlam dışında sorulan bir soru olurdu ve
hiçbir anlamı olmazdı.
Yine de
Mathers’ın belirttiği gibi evrenin kökeni ile ilgili sorusu hâlâ ikna edici görünüyor.
Mathers: Ama benim sorum mantıklı görünüyor, değil mi? Ve bana öyle geliyor,ki
evrenin kendisi hakkında nedenlerle ilgili sorunun meşru bir şekilde
sorulamayacağını doğru düzgün açıklayamadın.
Figgerson: Neden?
Mathers: Görünüşe göre, eğer normalde belirli bir bağlam dışında soru
sormuyorsak, o zaman bu bağlamın dışında mantıklı bir soru sorulamayacağını
düşünüyorsun. Ama iddian temelsiz. İşte bir karşı örnek. Sanırım tarihin uzun
dönemleri boyunca insanoğlunun sadece pratik sorular, yani bilmemizin bizim için faydalı olacağı sorular sorduğunu düşünmek
mantıklı. Örneğin, hiç şüphe yok ki bitkilerin nasıl büyüdüğünü, mevsimlerin
gelip geçmesine neyin neden olduğunu, fırtına ve hastalıklara neyin neden
olduğunu ve bunun gibi şeyleri bilmek istedik. Bu şeylerin nedenlerini bilmek
istedik çünkü bunlar bizim günlük hayatlarımızı etkiliyor. Muhtemelen bizim
için pratik geçerliliği olmayan sorular sormakla ilgili değildik. Örneğin
kendimize gökyüzünün neden mavi olduğunu sorma zahmetine girmedik. Ama normalde pratik olmayan sorular sormamış
olmamız, bu tür soruların soruldukları zaman mantıksız olacakları anlamına gelmez. Elbette kendimize
gökyüzünün neden mavi olduğunu hiç sormamış olsak da, sormuş da olabilirdik ve eğer sormuş olsaydık sorumuz
kesinlikle mantıklı olurdu.
Figgerson: Sanırım olurdu.
Mathers: Bunu kabul ettiğin için teşekkürler. Ama o zaman neden
evrene neyin neden olduğunu sormanın mantıksız olduğunu düşünüyorsun? Normalde bu soruyu sormuyor oluşumuz saçma
olduğu anlamına gelmez. Aslında senin Kuzey Kutbunun kuzeyinde ne var sorunun
aksine benim soruma cevap verilmesi zor olsa bile son derece açık biçimde
mantıklı geliyor.
Figgerson: Hımm. Belki de senin sorun
mantıklıdır.
Mathers: İşte! Bu durumda, bilmek istediğim şey şu: Evreni Tanrı var
etmediyse ne var etti?
Figgerson düşünceli düşünceli kremalı
tatlısına baktı. Sonra bakışlarını aşağıda toplu halde yemek yiyen öğrencilere
çevirdi.
Figgerson: Belki de hiçbir şey evrenin var olmasına neden
olmadı.Belki varlığı sadece bir yalın gerçektir. Sonuçta biz fizikçiler bazı şeylerin
sadece yalın gerçek olduğunu ve açıklanamaz olduklarını kabul etmeye
meyilliyizdir. Çoğu zaman bir yasanın geçerlilik nedenini diğeri ile açıklarız.
Örneğin suyu oluşturan atom ve molekülleri yöneten yasa ile suyun neden sıfır
santigrat derecede donduğunu açıklayabiliriz. Ancak çok az kişi bu sürecin
sonsuza kadar gideceğini varsayar. Muhtemelen birileri eninde sonunda diğer
yasalarla veya o yasaların koşullarıyla açıklanmayan bir yasa ile
karşılaşacaktır. Bu temel yasaların geçerli olması yalın gerçektir. Ve en
azından bazı yalın gerçeklerin olduğunu kabul edeceksek niçin evrenin varlığını da
bir neden veya açıklama gerektirmeyen bir yalın gerçek olarak kabul etmiyoruz?
Mathers: Bana öyle geliyor ki evrenin varlığı
senin önerdiğin gibi bir yalın gerçek olamaz. Evrenin hiçbir neden yokken
birden var olduğuna inanmak mantıklı gelmiyor. Büyük Patlama herhalde öylesine olmadı? Olmasının bir nedeni olmalı.
Figgerson
sanki cevap arar gibi pudingini dikkatle inceliyor. Gittikçe yayılan tatlıyı,
devasa bir puding galaksisindeki yıldızlar gibi yavaşça dışarı doğru dağılan
kuş üzümleri izliyor.
Figgerson kaşlarını çatıyor. Bunu
itiraf etmekten nefret ediyor ama Mathers haklı gibi görünüyor.
Figgerson: Söylemeliyim ki benim de kafam
karıştı. Büyük Patlamanın hiçbir neden yokken olduğunu söylemek bana da
yetersiz geliyor. Ve dahası söyleyecek başka bir şey yok gibi görünüyor. Neden
hiçbir şey yerine her şey var?
Mathers: Cevap Tanrı.
Figgerson: Ama zaten gördüğümüz gibi bu cevap her şeyi açıklamıyor. Mathers: Peki Tanrı değilse evrenin
varoluşunu ne açıklıyor?
Figgerson: Bu bir gizem.
Sonuç
Görünen
o ki evrenin nihai nedeni veya kökeni nedir sorusuna geldiğimizde bizim için
dört olası seçenek var. Bunlar şunlardır:
1.
Soruya evrenin bir nedenini tanımlayarak cevap
vermek.
2.
Evrenin bir nedeni olsa bile bunu
bilemeyeceğimizi veya en azından şimdilik bilmediğimizi iddia etmek.
3.
Evrenin belki de bir nedeninin olmadığını,
varoluşunun sadece yalın bir gerçek olduğunu iddia etmek.
4.
Sorunun mantıklı olduğunu inkâr etmek.
Sorun
şu ki, derinlemesine bir inceleme yapıldığında yukarıdaki dört seçenekten
hiçbiri tatmin edici görünmüyor. İlk seçeneğin zorluğu şu: Birileri evrenin
nedeni veya kökeni olarak Tanrıyı veya bir başka şeyi gösterir göstermez bu
kişinin başvurduğu “bir şey” bir neden veya açıklama ihtiyacının yeni odağı
oluyor. Bu yüzden bu tür bir cevap asla yeterli olamaz. Nihai kökenlerle ilgili
sorulara cevap vermek yerine sadece bunu halının altına süpürürüz. İkinci
seçenekle ilgili zorluk ise yine birisi evrenin kökeni olarak bilinmeyen nedeni
gösterdiğinde şu sorunun ortaya çıkması: Bilinmeyen nedenin nedeni nedir? Yani
gizem sadece ertelenir. Evrenin bir nedeni olmadığı iddiası yine tatmin edici
görünmemektedir - evrenin gerçekten bir neden olmadan öylesine ortaya çıktığını
düşünmek mantıklı mıdır? Kesinlikle hayır. Ve dördüncü ve son neden de aynı
biçimde mantıksız görünmektedir - açıkça hiç kimse evrenin kökeni üzerine
sorunun neden mantıksız olduğunu kanıtlamak için tartışma götürmez bir neden
sunamamıştır.
Hiçbir
açıklama kabul edilebilir görünmediğine göre, evrenin nihai kökeni ile ilgili
soru da bir kenara konmalı veya görmezden gelinmelidir. Bu felsefi gizem de bu
yüzden bu kadar kafa karıştırıcı kalmaya devam etmektedir. Bu durumda, görünen
o ki evrenin nihai kökeni üzerine sorulan soru ne cevaplanabilir ne de
mantıklı gösterilebilir.
Kaynak:
Stephan Law, Felsefe Jimnastiği, Pegasus Yayınları, 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder