10 Ekim 2019 Perşembe

FELSEFE NEDİR?



    Hiç evrenin nereden geldiğini merak ettiniz mi? Bir makinenin düşünüp düşünemeyeceğini? Zaman yolculuğunun mümkün olup olmadığını? Çocukları genetik olarak tasarlamanın ahlaki olup olmadığını? Eğer bu tür konular hakkında düşündüyseniz bir filozof gibi düşünmeye zaten başlamışsınız demektir.
Felsefe tam olarak nedir? Felsefe belirli sorularla uğraşır. Bu sorularla ilgili fark edilecek ilk şey bunların bilim tarafından cevaplandırılamayacakmış gibi görünmesine neden olan bir derinliğe sahip olmalarıdır.
Bu kitapta ilk ele alman en derin felsefi gizemlerden biri şudur: Hiçbir şey yerine neden bir şey var? Evren ve hatta her şey neden var? Bir astrofizikçi bize evrenin Büyük Patlamayla başladığını söyleyebilir. Ama bu sadece gizemi erteliyor. O zaman soru şu hale geliyor: Peki Büyük Patlama neden oldu? Bilim insanlarının hiçbir şeyin olmaması yerine bir şeylerin olmasını açıklamak için öne sürdükleri her şeyin kendisinin bir açıklamaya ihtiyacı var. Bilim bir şeyin neden var olduğu gizemini çözemez.
Ahlaki sorular da bilimin cevap veremeyeceği önemli sorulardır. Mesela çocuklarımızı genetik olarak tasarlayacak mıyız sorusunu ele alalım. Bilim bir gün bunu yapmamızı sağlayabilir. Ama bunu yapmamız gerekip gerekmediğini söyleyemez.
Filozoflar, bilimin bize cevap verebileceği noktanın ötesinde derinlikleri olan sorularla uğraşırlar.
Doğru, bu soruları sadece felsefe ele almıyor. Din de çoğuna cevaplar sunuyor. Dinler tipik olarak evrenin varlığı gibi konuları açıklamaya çalışır ve bunları Tanrının yarattığını iddia ederler. Ve birçok durumda ahlaki emirler ortaya koyarlar. Örneğin Kutsal Kitap’ta çalmayı, öldürmeyi ve eş cinselliği mahkum eden bölümler vardır.
Peki din ve felsefe nerede ayrılır? Felsefenin kendisini dinden ayıran özelliklerinden biri esasen rasyonel bir girişim olmasıdır. Filozoflar bu sorulara verdikleri cevapları açıklamakla ilgilenirler. Dinse cevap vermeye çalışır ama bunları kabul etmeniz için mantıklı bir kanıt sunmaya çalışmaz. Cevaplar genellikle dini bir otorite tarafından verilir ve inancınız doğrultusunda bunu kabul etmeniz beklenir. Din ve felsefenin ayrıldığı nokta budur.
Bir şey hakkında felsefi bir konum almak kolaydır. Bana evrenin nereden geldiğini sorarsanız, ben de Duffy adında büyük sarı bir muz tarafından yaratıldığını iddia edebilirim. İşin özü elbette bu cevabın gerçekten doğru olduğunu destekleyecek deliller sunmakta. Batı geleneğinde, bunu haklı çıkarana kadar kimse kimsenin felsefi bakış açışı ile ilgilenmez. Evrenin Duffy adında büyük sarı bir muz tarafından yaratıldığına dair kanıtlar sunmadan hiçbir filozof beni ciddiye almaz. Ve oldukça da haklıdırlar.
Bazen insanlar felsefenin günlük hayatla ne gibi bir ilgisi olduğunu soruyorlar. Belki de düşündüklerinden daha fazla ilgilidir.
Hiç felsefe okumamış ve hatta hiç duymamış olsak da hepimi­zin birçok felsefi görüşü vardır. Örneğin fiziksel cisimlerin, kimse onları deneyimlemese bile varolmaya devam edecekleri inanışını ele alalım. Bu hepimizin paylaştığı bir inançtır. Ancak buna rağmen bu felsefi inanç, on sekizinci yüzyıl filozofu George Berkeley’in karşı çıktığı bir inançtır.
Diğer örnekleri bulmak zor değil. Ölümden sonraki hayata inanmak felsefi bir inançtır. Ölümün son olmadığı inancı da öyle. Çoğunluğumuz ahlakın sadece sübjektif bir tercih meselesi olmadığına inanıyor. Bebek öldürmenin yanlış olduğuna inanıyoruz, nokta. Bu sadece bizim için yanlış değil, aksini düşünen herkes için de doğru. Yine bu da felsefi bir inanç. Ve elbette ateizm ve Tanrıya inanmak da felsefi birer inançtır.
Açıkça bu inançların günlük hayata doğrudan bir etkisi vardır. Örneğin reenkarnasyona inanan birisini ele alalım. Reenkarnasyona inanmayan bir insandan farklı bir varoluş sürdürecektir. Örneğin ölümden daha az korkabilirler. Ve ahlakın sadece sübjektif bir tercih meselesi olduğuna inanan biri bununla kurtulabileceğini düşünüyorsa çalması ve aldatması daha kolaydır. Felsefi tavırlarımız hayatlarımızı şekillendirmede temel bir rol oynar.
Felsefe sayısız pratik soruda özellikle neler yapmamız ve yapma­mamız gerektiği konularında da yardımcı olabilir. İlerleyen bölüm­lerde birçok sağlam örnek var. Bir yapışık ikizin hayatını diğerini kurtarmak için feda etmek doğru mu? Eşcinsel seks ahlaki açıdan hoş görülebilir mi? Çocuklar dini okullara gönderilmeli mi? Et yemek etik olarak doğru mudur? Tüm soruların biraz felsefi düşünceyle nasıl aydınlandığını keşfedeceksiniz.
Felsefe, günlük hayatla doğrudan ilgisi yokmuş gibi görünse de yine de değerlidir.
Çoğumuz hayatımızı daracık bir endişeler yumağı içinde yaşarız. Ev kredisini nasıl ödeyeceğimiz, yeni bir araba alıp almayacağımız, akşam yemeği için ne pişireceğimiz için endişeleniriz. Felsefi ola­rak düşünmeye başladığımızda bir adım geri atar ve büyük resme bakarız. Daha önce doğal karşılayarak kanıksadığımız şeyleri in­celemeye başlarız.
Geriye hiç adım atmamış olanların -hiç sorgulanmamış hayatlar yaşayanların- sadece sığ olduklarına değil, aynı zamanda potansi­yel olarak tehlikeli olduklarına da inanıyorum. Yirminci yüzyılın en büyük derslerinden biri insanların ne kadar “medeni” olurlarsa olsunlar ahlaki koyun olma eğiliminde olduklarıdır. Maalesef etrafımızdakiler tarafından sağlanan ahlaki liderliği sorgulamadan izlemeye meyilliyiz. Nazi Almanyasından Ruandaya, akıntıyla birlikte körlemesine giden insanları bulabilirsiniz.
Küçük bir felsefi eğitimin bir avantajı da bağımsız bir biçimde düşünme ve diğer insanların doğal karşıladığı şeyleri sorgulama bece­risini kazandırmasıdır. Ayrıca ahlaki bir duruş gösterme cesaretinizi desteklemesidir. Filozof Profesör Jonathan Glover’ın Guardian’daki röportajında belirttiği gibi:
“Nazi yönetiminde Yahudileri koruyan insanlara bakarsanız onlarla ilgili birkaç şey bulursunuz. Bunlardan biri, ortalama bir insandan farklı bir şekilde büyütülmüş olmalarıdır; oto­riter bir anlayışla yetiştirilmemişlerdir. Diğer insanlara karşı empati kurma ve kendilerine söyleneni doğrudan yapmak yerine olayları tartışma eğilimindedirler.”
Ve Glover ekliyor: “İnsanlara rasyonel ve eleştirel düşünmeyi öğretmek insanların yanlış ideolojilere olan duyarlılıklarında bir değişiklik yaratabilir.”
Kuşkusuz, eleştirel düşünmesi için cesaretlendirilmiş birinin bu tarz tehlikelerden kaçınacağının bir garantisi yoktur. Ancak, Glover gibi ben de en büyük riskin özgürce eleştirel düşünenlerin topluluğundan değil düşünmeyen ahlak koyunu topluluklarından geleceğine inanıyorum.
 Aynı zamanda büyük sorular üzerine biraz titiz düşünme ile gelişecek becerilerin oldukça aktarılabilir olduklarını keşfedeceksiniz, ister o ikinci el arabayı alıp almayacağınızı ister banyoyu fayans kaplatıp kaplatmayacağınızı isterseniz kime oy vereceğinizi düşünün, kısa bir görüş oluşturma, karmaşık bir neden hattını izleme veya mantıksal bir hatayı belirleyebilme becerisi her zaman işe yarar. En azından bu tür beceriler kurnaz araba satıcıları, dini tarikatlar, sağlık şarlatanları ve diğer her derde deva ilaç satıcılarının hilelerine karşı ömür boyu bağışıklık sağlar.
Günlük yaşamla alakasız olmaması bir yana, felsefenin geliştir­diği düşünceli tavır ve beceriler hayatı zenginleştirir.

Kaynak: Stephan Law, Felsefe Jimnastiği, Pegasus Yayınları, 2016

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder