Hiç
evrenin nereden geldiğini merak ettiniz mi? Bir makinenin düşünüp
düşünemeyeceğini? Zaman yolculuğunun mümkün olup olmadığını? Çocukları genetik
olarak tasarlamanın ahlaki olup olmadığını? Eğer bu tür konular hakkında
düşündüyseniz bir filozof gibi düşünmeye zaten başlamışsınız demektir.
Felsefe
tam olarak nedir? Felsefe belirli sorularla uğraşır. Bu sorularla ilgili fark
edilecek ilk şey bunların bilim tarafından cevaplandırılamayacakmış gibi görünmesine neden olan bir
derinliğe sahip olmalarıdır.
Bu
kitapta ilk ele alman en derin felsefi gizemlerden biri şudur: Hiçbir şey
yerine neden bir şey var? Evren ve hatta her şey
neden var? Bir astrofizikçi bize evrenin Büyük Patlamayla başladığını
söyleyebilir. Ama bu sadece gizemi erteliyor. O zaman soru şu hale geliyor:
Peki Büyük Patlama neden oldu? Bilim insanlarının hiçbir şeyin olmaması yerine
bir şeylerin olmasını açıklamak için öne sürdükleri her şeyin kendisinin bir
açıklamaya ihtiyacı var. Bilim bir şeyin neden var olduğu gizemini çözemez.
Ahlaki
sorular da bilimin cevap veremeyeceği önemli sorulardır. Mesela çocuklarımızı
genetik olarak tasarlayacak mıyız sorusunu ele alalım. Bilim bir gün bunu
yapmamızı sağlayabilir. Ama bunu yapmamız gerekip gerekmediğini söyleyemez.
Filozoflar,
bilimin bize cevap verebileceği noktanın ötesinde derinlikleri olan sorularla
uğraşırlar.
Doğru,
bu soruları sadece felsefe ele almıyor. Din de çoğuna cevaplar sunuyor. Dinler
tipik olarak evrenin varlığı gibi konuları açıklamaya çalışır ve bunları
Tanrının yarattığını iddia ederler. Ve birçok durumda ahlaki emirler ortaya
koyarlar. Örneğin Kutsal Kitap’ta çalmayı, öldürmeyi ve eş cinselliği mahkum
eden bölümler vardır.
Peki
din ve felsefe nerede ayrılır? Felsefenin kendisini dinden ayıran
özelliklerinden biri esasen rasyonel
bir girişim olmasıdır. Filozoflar bu sorulara verdikleri cevapları açıklamakla
ilgilenirler. Dinse cevap vermeye çalışır ama bunları kabul etmeniz için mantıklı
bir kanıt sunmaya çalışmaz. Cevaplar genellikle dini bir otorite tarafından verilir
ve inancınız doğrultusunda bunu kabul etmeniz beklenir. Din ve felsefenin
ayrıldığı nokta budur.
Bir
şey hakkında felsefi bir konum almak kolaydır. Bana evrenin nereden geldiğini
sorarsanız, ben de Duffy adında büyük sarı bir muz tarafından yaratıldığını
iddia edebilirim. İşin özü elbette bu cevabın gerçekten doğru olduğunu
destekleyecek deliller sunmakta. Batı geleneğinde, bunu haklı çıkarana kadar
kimse kimsenin felsefi bakış açışı ile ilgilenmez. Evrenin Duffy adında büyük
sarı bir muz tarafından yaratıldığına dair kanıtlar sunmadan hiçbir filozof
beni ciddiye almaz. Ve oldukça da haklıdırlar.
Bazen
insanlar felsefenin günlük hayatla ne gibi bir ilgisi olduğunu soruyorlar.
Belki de düşündüklerinden daha fazla ilgilidir.
Hiç
felsefe okumamış ve hatta hiç duymamış olsak da hepimizin birçok felsefi
görüşü vardır. Örneğin fiziksel cisimlerin, kimse onları deneyimlemese bile
varolmaya devam edecekleri inanışını ele alalım. Bu hepimizin paylaştığı bir
inançtır. Ancak buna rağmen bu felsefi
inanç, on sekizinci yüzyıl filozofu George Berkeley’in karşı çıktığı bir
inançtır.
Diğer
örnekleri bulmak zor değil. Ölümden sonraki hayata inanmak felsefi bir
inançtır. Ölümün son olmadığı inancı da öyle. Çoğunluğumuz ahlakın sadece
sübjektif bir tercih meselesi olmadığına inanıyor. Bebek öldürmenin yanlış
olduğuna inanıyoruz, nokta. Bu sadece bizim için yanlış değil,
aksini düşünen herkes için de doğru. Yine bu da felsefi bir inanç. Ve elbette
ateizm ve Tanrıya inanmak da felsefi birer inançtır.
Açıkça
bu inançların günlük hayata doğrudan bir etkisi vardır. Örneğin reenkarnasyona
inanan birisini ele alalım. Reenkarnasyona inanmayan bir insandan farklı bir
varoluş sürdürecektir. Örneğin ölümden daha az korkabilirler. Ve ahlakın sadece
sübjektif bir tercih meselesi olduğuna inanan biri bununla kurtulabileceğini
düşünüyorsa çalması ve aldatması daha kolaydır. Felsefi tavırlarımız
hayatlarımızı şekillendirmede temel bir rol oynar.
Felsefe
sayısız pratik soruda özellikle neler yapmamız ve yapmamamız gerektiği
konularında da yardımcı olabilir. İlerleyen bölümlerde birçok sağlam örnek
var. Bir yapışık ikizin hayatını diğerini kurtarmak için feda etmek doğru mu?
Eşcinsel seks ahlaki açıdan hoş görülebilir mi? Çocuklar dini okullara
gönderilmeli mi? Et yemek etik olarak doğru mudur? Tüm soruların biraz felsefi
düşünceyle nasıl aydınlandığını keşfedeceksiniz.
Felsefe,
günlük hayatla doğrudan ilgisi yokmuş gibi görünse de yine de değerlidir.
Çoğumuz
hayatımızı daracık bir endişeler yumağı içinde yaşarız. Ev kredisini nasıl
ödeyeceğimiz, yeni bir araba alıp almayacağımız, akşam yemeği için ne
pişireceğimiz için endişeleniriz. Felsefi olarak düşünmeye başladığımızda bir
adım geri atar ve büyük resme bakarız. Daha önce doğal karşılayarak
kanıksadığımız şeyleri incelemeye başlarız.
Geriye
hiç adım atmamış olanların -hiç sorgulanmamış hayatlar yaşayanların- sadece sığ
olduklarına değil, aynı zamanda potansiyel olarak tehlikeli olduklarına da
inanıyorum. Yirminci yüzyılın en büyük derslerinden biri insanların ne kadar
“medeni” olurlarsa olsunlar ahlaki koyun olma eğiliminde olduklarıdır. Maalesef
etrafımızdakiler tarafından sağlanan ahlaki liderliği sorgulamadan izlemeye
meyilliyiz. Nazi Almanyasından Ruandaya, akıntıyla birlikte körlemesine giden
insanları bulabilirsiniz.
Küçük
bir felsefi eğitimin bir avantajı da bağımsız bir biçimde düşünme ve diğer
insanların doğal karşıladığı şeyleri sorgulama becerisini kazandırmasıdır.
Ayrıca ahlaki bir duruş gösterme cesaretinizi desteklemesidir. Filozof Profesör
Jonathan Glover’ın Guardian’daki röportajında belirttiği gibi:
“Nazi
yönetiminde Yahudileri koruyan insanlara bakarsanız onlarla ilgili birkaç şey
bulursunuz. Bunlardan biri, ortalama bir insandan farklı bir şekilde büyütülmüş
olmalarıdır; otoriter bir anlayışla yetiştirilmemişlerdir. Diğer insanlara
karşı empati kurma ve kendilerine söyleneni doğrudan yapmak yerine olayları
tartışma eğilimindedirler.”
Ve
Glover ekliyor: “İnsanlara rasyonel ve
eleştirel düşünmeyi öğretmek insanların yanlış ideolojilere olan
duyarlılıklarında bir değişiklik yaratabilir.”
Kuşkusuz,
eleştirel düşünmesi için cesaretlendirilmiş birinin bu tarz tehlikelerden
kaçınacağının bir garantisi yoktur. Ancak, Glover gibi ben de en büyük riskin özgürce eleştirel
düşünenlerin topluluğundan değil düşünmeyen ahlak koyunu topluluklarından
geleceğine inanıyorum.
Aynı zamanda büyük sorular üzerine biraz titiz düşünme ile
gelişecek becerilerin oldukça aktarılabilir olduklarını keşfedeceksiniz, ister
o ikinci el arabayı alıp almayacağınızı ister banyoyu fayans kaplatıp
kaplatmayacağınızı isterseniz kime oy vereceğinizi düşünün, kısa bir görüş
oluşturma, karmaşık bir neden hattını izleme veya mantıksal bir hatayı
belirleyebilme becerisi her zaman işe yarar. En azından bu tür beceriler kurnaz
araba satıcıları, dini tarikatlar, sağlık şarlatanları ve diğer her derde deva
ilaç satıcılarının hilelerine karşı ömür boyu bağışıklık sağlar.
Günlük
yaşamla alakasız olmaması bir yana, felsefenin geliştirdiği düşünceli tavır ve
beceriler hayatı zenginleştirir.
Kaynak: Stephan Law, Felsefe Jimnastiği, Pegasus
Yayınları, 2016
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder