Dünya nüfusu azalacak ama paniğe kapılmayın

Biyolog Paul Ehrlich 1968 yılında yayınlanan “Nüfus Bombası” kitabında insanların çok hızlı üremesi sebebiyle gıda kıtlığı başlayacağını ve kısa süre içinde “yüz milyonlarca” insanın açlıktan öleceğini yazmıştı. Önce “fazlalık nüfusu yıldızlar arası ulaşımla başka gezegenlere gönderme” fikrine kafa yordu. Devamında ise “gönüllü yöntemler başarısız olursa zorunlu” ve sıkı bir doğum kontrol uygulaması getirilmesini savundu.
Zirve 2084’te dendi fakat…
Birleşmiş Milletler’in tahminine göre dünya nüfusu 2084 yılında 10.3 milyar ile zirveyi görecek. Ancak bu hafta yayınladığımız raporda da belirttiğimiz üzere bu tahminlerin dayandığı varsayımlar tartışmalı. Öngörülerde şu andan itibaren ani bir momentum değişimi varsayılıyor. Buna göre düşük doğurganlık oranına sahip birçok ülkede ya düşüş duracak ya da yeniden yükseliş başlayacak. Ayrıca doğurganlığın yüksek olduğu ülkelerdeki gerileme şu ankinden yavaş olacak.
Bu varsayım yanlış çıkarsa dünya nüfusu çok daha yakın bir gelecekte zirveyi görüp inişe geçecek demektir. BM’nin iyimser varsayımları devreye girmeden önce mevcut eğilimler sadece on yıl daha devam ederse dünya nüfusu 2065 yılında 9.6 milyar ile zirveye ulaşıp 2100 yılı geldiğinde 8.9 milyara inmiş olur. Bu bile fazla iyimser bir tahmin sayılabilir.
İnovasyon yavaşlayabilir
Nüfusun zirveyi ne zaman göreceği meselesi bir yana, doğurganlığın ikame seviyesinin altında kalması dünya nüfusunun önce yavaş sonra çok hızlı şekilde azalacağı anlamına geliyor. 1800 yılında 1 milyar olan dünya nüfusu katlanarak arta arta bugün 8 milyarı bulmuş durumda. Aynı trendin tersi yaşanabilir. Birçokları bu olasılıktan çekiniyor.
Korkunun bir boyutu daha kapsamlı ve ekonomik kaygılara karşılık geliyor. Daha az insan aynı zamanda daha az beyin, dolayısıyla inovasyon hızında yavaşlama demek. Neticede uzmanlaşma ve iş bölümünün gerilemesi muhtemel (1000 nüfuslu bir kentte Etiyopya yemekleri veya niş hobilere uygun kulüpler bulmak zordur). Hızlı küçülme çok ciddi ve yıkıcı etki yapabilir. Ağır kamu borçları aniden daha az sayıda ve yaşlanmakta olan omuzlara biner. Megakentler sorun yaşamasa bile küçük kasabalar son okulların da kapanmasıyla boşalabilir.
Sağcıların kaygısı
Daha dar görüşlü ve milliyetçi kaygılar da var. Doğurganlık oranı ülkeye ve gruba göre büyük değişkenlik gösteriyor. Bu yüzden bazıları kendilerine benzeyenlerin çok az, kültürel açıdan yabancı ve tehditkar gördüklerinin ise çok kalabalık olması ihtimalinden korkuyor. Batı’daki popülistlerin ailelere daha fazla çocuk sahibi olmaları için rüşvet vermesinin ve Donald Trump’ın “doğurganlık başkanı” olma vaadinin bir sebebi de bu.
Demografik tahminler aslında tuhaf bir karışım demek. Bir yanda kesinlikler (2070’te 50 yaşında olacak tüm insanlar halihazırda doğmuş durumda), diğer yanda ise bilinmezler (Bugün 20 yaşındaki gençlerin kaçı çocuk sahibi olmayı seçecek?) var. Uzun vadede katlanarak küçülme şaşırtıcı derecede hızlı görünüyor. Ancak ilk aşamada değişimin hızı yönetilebilir olmalı ki toplumlar bu sorunla başa çıkabilsin.
Neden iyimseriz?
Felaket tellallarına şüpheyle yaklaşmak için de nedenler yok değil. Yapay zeka abartılıyor olabilir ama nüfusun azalma hızından daha süratli ilerlediği açık. Dolayısıyla yapay zeka veya henüz bilinmeyen başka bir teknoloji, azalan insan sayısının inovasyon üzerindeki olumsuz etkisini muhakkak hafifletecektir.
İyimserlik için bir sebep daha var. Sağlıklı yaşam süresi uzuyor. Daha uzun süre üretken kalabiliyoruz. 41 ülkeyi kapsayan bir araştırmaya göre 2022 yılında 70 yaşında olan bir kişinin bilişsel yetenekleri 2000 yılında 53 yaşında olanlarla aynı. Elbette bu ilerlemenin de sona ermesi mümkün. Ancak devam ettiği sürece iş gücünün erimesini yavaşlatması ve toplumlara on yıllar kazandırıp uyum sağlamalarını mümkün kılması muhtemel. İnsan sermayesini heba eden ülkeler genç beyinleri daha iyi besleyip eğiterek ve kadınların çalışmasının önündeki engelleri kaldırarak bu sermayeyi daha iyi değerlendirme yolları bulabilir. Özetle, nüfusun azalması onun illa yoksullaşacağı anlamına gelmiyor. Japonya’da yirmi yıldır nüfus sürekli azalırken yaşam standardı gözle görülür biçimde yükseldi.
Macaristan sürece direniyor da ne oluyor?
Milliyetçiler dünyanın yapısının değişeceği konusunda haklı. BM tahminine göre bile Çin nüfusu 2100 yılına kadar yarıdan fazla azalacak. Hindistan daha uzun süre sabit kalacak. Avrupa ve Amerika nüfus azalmasını göç yoluyla erteleyebilir veya ertelememeyi tercih edebilir. Gelecekteki yapı Afrika’ya bugünkünden daha fazla benzeyecek. Gerçi orada da doğurganlık hızla geriliyor. Büyük ve kademeli jeopolitik ve kültürel değişimler anormal değil. Dünya geçmişte bunlarla başa çıktı ve kesinlikle yine çıkabilir.
Doğurganlığın artması gerektiğini savunan kesimler bu sarsıcı trendlere karşı koymak için kamu kaynaklarının kullanılarak ülke içindeki doğum oranının artırılmasını umuyor. Ama öyle olmuyor. Hükümetlerin ailelerin hayatını kolaylaştırmak gibi bir rolü olsa da insanlara daha fazla çocuk sahibi olmaları için para vermek ya aşırı pahalıya patlar ya da işe yaramaz. GSYİH’sinin yüzde 6’sını doğum yanlısı politikalara harcayan Macaristan bile ikame oranını yakalayabilmiş değil. Macaristan’la ilgili bazı araştırmalara göre şişirilmiş bebek primleri doğumların zamanlamasını etkilese de toplam sayıyı değiştirmiyor.
Siyasete yaşlılar karar verecek
Azalan ve dolayısıyla yaşlanan nüfus zaman içinde büyük ekonomik ve sosyal düzenlemeler gerektirecek. Çok yaşlılar bakıma ihtiyaç duyacak (gerçi hayatının ilk yirmi yılında desteğe ihtiyaç duyan gençlerden daha maliyetli olmayacaklar). Yaşlılar sandığa gitmeye daha yatkın olduğundan siyasete de onlar şekil verecek. Bu yüzden yaşam beklentisine uygun olarak emekli yaşını yükseltmek zorlaşabilir ancak hükümetler er geç bunu yapmak zorunda kalacak.
Daha boş bir gezegene uyum sağlamak kolay değilse de mümkün. Demografik felaket tahminlerinin hiçbiri bu yüzyılda olası görünmüyor. 2100 yılı ise hâlâ çok uzak ve oradan ötesine dair tahminler anlamsız. Kim bilir? Belki de o zamana kadar ebeveynler çocuk yetiştirmeyi daha az yorucu hale getiren teknolojilere kavuşur ve aileler yeniden genişlemeye başlar. Elbette bu da spekülasyondan ibaret. Şimdilik dikkatli olmak için sebepler var ama paniğe kapılmak mantıklı görünmüyor.
Oksijen 245
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder