KİŞİSEL
KİMLİK BULMACASI
Önceki gün eski bir fotoğraf albümüne bakıyordum.
Resimler arasında gezinirken hayatımın farklı evrelerindeki hallerimi gördüm. Üniversiteden
mezun olurken, ilkokul üniformamın içinde ve karyolamın içindeyken çekilmiş
fotoğraflarımı gördüm. Yıllar içinde hem fiziksel hem de psikolojik olarak bu
kadar değişmiş olmama şaşırdım. Örneğin vücudum büyümüştü ve anı depom
inanılmaz artmıştı. Ve tüm değişimlere rağmen her fotoğrafta hala kendimi görüyordum.
Fotoğraflardaki herkesi ben yapan şey nedir acaba diye merak ettim. Tüm
bu insanları tek bir kişi yapan ortak özellik nedir? Ben olmak için gerekli
olan nedir?
Hayvan Teorisi
İşte soruma makul görünen bir cevap. Albümdeki
fotoğraflarıma her baktığımda aynı yaşayan organizmayı görüyorum: Homo
sapiens turunun bir üyesi. Her seferinde aynı madde yığını demiyorum. Vücudumu
oluşturan malzeme sürekli olarak değişiyor yani iki yaşındaki vücudumu
oluşturan atomların çok küçük bir kısmı bugünkü vücudumda. Her fotoğrafta gördüğüm
gelişimin farklı evrelerindeki aynı yaşayan canlı, aynı hayvan. Yani
belki de özünde her insan bir hayvandır. Bu doğruysa, ilgili hayvan nerede son
buluyorsa insanda orada son bulmalıdır. İnsanların ne olduğu ve nerede son
bulduklarına dair bu teoriye hayvan teorisi diyelim. Dediğim gibi, ilk
bakışta hayvan teorisi oldukça makul görünür.
En azından aşağıdaki türde bir vakayı düşünmeye başlayana kadar.
Beyin Nakli Vakası
Bir
akşam Freyja ve Ferne uyurken uzaylılar aşağı süzülüp uçan dairelerini Freyja
ve Ferne’nin evinin arka bahçesine indirir. Uzaylılar bu iki insanın yatak
odalarına girer ve burada karmaşık bi cerrahi işlem yaparlar, Freyja ve
Ferne’nin kafataslarım açıp cani beyinlerini çıkarırlar. İleri teknolojileri
ile uzaylılar beyinleri diğel! insanın vücuduna yerleştirerek sinirleri ve
diğer tesisatı büyük bi dikkatle yeniden bağlarlar. Sonra kafataslarmı
yerleştirir ve tüm yara izlerini iyileştirerek görünmez yapan özel tekniği
uygularlar; Sonunda uzaylılar gider.
Ertesi
sabah iki insan uyanır, Freyja’nın yatağındaki insan yatağından kalkıp aşağı
bakar. Vücudu kendisine değişmiş gibi gelir. Sonra aynaya bakar ve şoke olur.
Aynada kendisine bakan yüz hatırladığı yüz değil. Ferne’nin yüzüdür. Sonra ona
kendisi gibi gelen birisi kapıdan içeri girer “Neler oluyor?” der. “Neden sen
ben gibi görünüyorsun ve ben de sen gibi görünüyorum?"
Elbette
yukarıda anlatılan bu tür bir operasyon tıbbi olarak, mümkün değil. Yine de, prensiple,
insan vücudunun başka bir hayvan vücudunda konaklayamayacağına dair bir neden
yoktur. Zaten organları ve uzuvları naklediyoruz. Neden tüm bir vücudu nakletmeyelim?
Şimdi kendinize şunu sorun: Freyja ve Ferne nerede
son bulacak? Çoğumuzdan bu tür bir vakada sezgilerimizi sınamamız istendiğinde
iki
inşamı: vücutlarının değiştirildiğini söyleriz. Freyja şimdi
Ferne’nin vücuduna sahiptir ve Ferne de Freyja nınkine.
Neden böyledir? Sonuçta, bir başka organ -mesela
karaciğer veya kalp- değiştirilmiş olsaydı kişi onunla gitmiş olmazdı. Peki,
beyinde farklı olan ne?
Cevap elbette kişinin psikolojik olarak nasıl biri
olacağına esas olarak beynin karar vermesidir. Mesela anılarınız, becerileriniz
ve çeşitli kişilik özellikleriniz büyük oranda beyninizin oluşturduklarının
ürünüdür; nöronların ayrılma biçimi, kimyasalların dengelenmesi vb. Bu yüzden
Ferne’nin beyni Freyja’nm vücuduna aktarıldığında psikolojik özellikleri de
aktarılır, Freyja’nm vücudundaki insana kim olduğunu sorun ve “Ferne"
diyecektir. Çünkü Ferne’nin anılarına ve psikolojik özelliklerine sahiptir. Ama
şimdi Freyja’nın vücuduna sahip olmasına rağmen Ferne olmak konusunda gerekli
her şeye sahiptir. En azından, bu durum bana öyle geliyor.
Hayvan Teorisiyle İlgili Bir Sorun
Ama
sezgilerim doğru ise ve Freyja ve Ferne’nin vücutları değiştirilmiş ise o
halde hayvan teorisi hatalıdır. Her ne kadar her birimiz var olduğumuz müddetçe
aynı hayvan vücuduna bağlı kalacak olsak da böyle yapmak zorunda değiliz. Ki bu
durumda bir insanı hayvan vücudu ile tanımlamak yanlış olacaktır. Özel bir
vücudunuz olabilir ama prensipte ondan ayrılabilirsiniz.
Beyin Teorisi
Yani
görünen o ki hayvan teorisi yanlış. Ama peki ya teoriyi biraz revize edersek?
Peki ya bir insanın kimliğinin hayvan vücudunun tamamı ile değil de onun sadece
bir
parçası, yani beyni ile bağlantılı olduğunu
iddia edersek? Beyin değişimi vakası ile ilgili sezgilerimiz bu yenilenmiş
teori ile çelişmez, çünkü elbette beyin değişim vakasını her bir insan beyninin
gittiği yere gider. Bu yüzden belki de özüm “Siz beyninizsiniz" teorisi
doğru olandır. Buna beyin teorisi diyelim.
Beyin Kaydedicisi Vakası
Bu
beyin
kaydedicisi. Bunu birisinin kafasına yerleştirin ve
düğmesine basın. İnsanın beyninin nasıl bir araya geldiğini tarayacaktı
Nöronların nasıl iç içe geçtiğini, kimyasalların nasıl dengelendiği! ve
diğerlerini. Sonra tüm bu bilgi depolanır. Kaskı İkinci
bir ili sanın kafasına yerleştirin ve uygun düğmeyi çevirin, ikinci beyni tam
olarak ilk beyinle aynı şekilde yeniden şekillendirecektir. İkinci beyindeki
nöronlar ilk beyindeki gibi eklenmek için yeniden kopa Hormon bezleri aynı
biçimde çalışmak üzere yeniden dengelenir v böyle devam eder. Sonuçta ikinci
beyin daha önce birinciye atfedilen psikolojik özelliklere sahip olur.
Elbette böylesi bir aygıt şu anda teknolojik olarak
mümkün değil Ama prensipte böylesi bir aletin geliştirilmemesi için bir sebep
yok.
Şimdi Freyja ve Ferne’nin beyinlerini değiştirmek
yerine beyin kaydedicisini kullandığımızı varsayalım. Freyja'nın psikolojik
özelliklerini Ferne'nin vücuduna ve Ferne’nin psikolojik özelliklerini di
Freyja'ya taşıdık. Soru şu; Şimdi Ferne ve Freyja neredeler?
Sezgisel olarak bana
öyle geliyor ki Freyja Ferne’nin vücuduna gitti ve Ferne de Freyja’ninkine.
Vücutlarını değiştirdiler. Sonuçla şimdi Freyja'nın vücudundaki kişi kendisine
“Feıne” dendiğini dü? şiinecektir. Ferne’nin tüm anılarına, zihinsel tiklerine
ve zaaflarınş sahip olacaktır. Ama o halde Ferne olmakla ilgili gerekli her
şeye sahip olacaktır.
Ve Ferne’nin beyni de dâhil
olmak üzere fiziksel
hiçbir parçasının Freyja'nın vücuduna taşınmadığına
dikkat edin. Yani görünen o ki beyin teorisi de doğru olamaz, Prensipte bir
insanın sadece orijinal vücuduyla değil aynı zamanda orijinal beyniyle de
ayrılması mümkündür.
Düşünce Araçları: Felsefe ve
Bilimkurgu
Bu
noktada felsefi sonuçlar çıkarmak için bilimkurgu hikâyelerinin kullanımını
düşünüyor olabilirsiniz. “Bu hikâyeler bize bir şey anlatamaz" diyebilirsiniz
elbette. Sonuçta gerçek
bile değiller. Bir fantastik hikâye uydurarak nasıl gerçek felsefi görüş kazanabilirsin
ki?
işte bu soruya geleneksel bir yanıt (yeterli olup:
olmadığını size bırakacağım), Filozoflar olarak bizler vakanın ne olduğu ile
değil özünde ne olduğu ile ilgileniriz. Bilim insanları ise olayların gerçekte
nasıl olduklarını, doğa kanunlarını, maddenin nasıl oluştuğunu falan
İncelerler. Ancak filozoflar olarak bizler sadece o vakada olanla değil,
vakadan bağımsız olarak olması gerekenle ilgileniriz. Prensiple doğru
olanı bulmak isteriz.
Şimdi, bir bilimkurgu senaryosu oluşturarak
prensipte neyin doğru olduğuna dair bir iddiayı deneyebiliriz. Örneğin her
kişinin özünde belirli bir yaşayan vücut okluğunu bu yüzden prensipte bir insanın
vücudu ile kendisinin ayrılmasının imkânsız olduğunu iddia eden felsefi iddiayı
düşünün. Bu iddiayı çürütmek için prensiple
bir insanla vücudunun ayrılmasının mümkün olduğunu göstermemiz yeterlidir.
Anlatılan durumun tıbbi, teknolojik veya bilimsel olabilme olasılığı konunun
dışındadır.
Her insanın özel bir hayvan vücudu
varken kimliklerinin özünde o vücut ile bağlı olmadığını gördük. Daha çok, her
birimiz prensipte bir vücuttan diğerine geçebilen çeşitli psikolojik özelliklere
bağlıyız gibi görünüyor.
Elbette bir insanın psikolojik
özellikleri değişebilir. Örneğin hafızayı düşünün. Anı depoma yıllar içinde
birçok şey eklenmiştir.
Ve
unuttuğum bir sürü şey vardır. Aslında iki yaşındaki halli dair hiçbir anım
yok. O zamandan beri kişilik özelliklerim ve becerilerim büyük ölçüde değişti.
Ancak iki yaşındaki ile aynı ini olarak kaldım. Neden?
Birçok filozofa göre iki yaşındaki halim ile aynı
insan olman nedeni psikolojik olarak benzer olmamız değil -benzer değiliz- psikolojik olarak sürekli
olmamızdır.
İşte psikolojik sürekliliğin bir örneği. İki
yaşındaki halime d hiçbir şey hatırlamıyorum. Ama on yaşındaki halimi
hatırladığı; varsayalım. Ve on yaşındayken beş yaşındaki halimi hatırladığı
varsayalım. Yine beş yaşındayken iki yaşındaki halimi hatırlaı ğımı varsayalım.
O halde bugün olduğum beni iki yaşındaki halin bağlayan, birbirleriyle örtüşen
bir hatıralar serisi vardır. Psikolo olarak o iki yaşındaki gibi değilim. Ama
psikolojik olarak sürekliyse.
Kişisel kimliği
belirleyen şeyin psikolojik süreklilik olduğu teorisine akım teorisi
diyelim. Bir kişinin kimliğini özellikler akımında kalanlar olarak
düşünebiliriz ve bu akım prensipte bir hayvan vücudundan diğerine olabilir.
Elbette insanların
beden değiştirdiklerini söylemiyorum. Bunun olduğundan şüphe ederim. Söylemek
istediğim sadece akım teorisinde bunun olabileceği.
“Sizden” İki Tane Yapmak
Şimdiye
kadar akım teorisinin hem hayvan hem de beyin teorisinden daha makul olduğunu
gördük çünkü sezgisel olarak beyin değiştirme ve beyin nakli vakalarında doğru
sonucu veriyor.
Ama akım teorisi ile ilgili azılı bir zorluk var. Bu
zorluk ikileme
sorunu olarak biliniyor ve bir başka hayalî vaka ile çok
iyi anlatılmış.
Fiziksel nesneleri kopyalayan bir makine
geliştirildiğini varsayalım. Bu makineye nesne kopyalayıcı adını koyalım. A
odasına bir nesne -mesela bir vazo çiçek- koyalım ve “başlat" düğmesine
basalım, kısa bir duraksamadan sonra bir flaş patlayacak ve vızıltı sesi
çıkacaktır. Atomu atomuna mükemmel bir kopya vazo B odasında yaratıldı.
Ne yazık ki bu kopya vazo (yepyeni,
mağazadan çıkma moleküllerden oluşuyor) yaratma işleminde orijinal vazo anında
buharlaşarak geride A odasının zemininde bir kül yığını bırakıyor.
Şimdi sizi A odasına koyup “başlal" düğmesine
bastığımızı varsayalım. Şimdi ne olur? Hayvan teorisinde ölürsünüz. Çünkü
sizin aynı olduğunuz orijinal hayvan vücudu bir gri kül yığınına dönüştü. B
odacığında maddeleşen kişi sadece sizin gibi
birisi.
Ama akım teorisinde farklı bir sonuç elde ederiz.
Makine sizi öldürmez: Sizi A odasından B odasına nakleder.
Bu sadece sizin bir kopyanız değildir, siz kendiniz B odasındasınızdır.
Orijinal hayvan vücudunuzun olmadığı doğrudur. B odasında maddeleşen sizin
kopya vücuduııuzdur. Ama akım teorisinde bu önemli değildir. B odasında; ortaya
çıkan insan tüm doğru psikolojik özelliklere sahip olduğun! dan onlar
sizdirler. Bu makine sadece fiziksel nesneleri kopyalıyor,; ama insanları naklediyor.
Belki de gerçekten olanları anlatmak İçin doğru
yöntem gibi; gelebilir: Gerçekten A odasından B odasına nakledildiniz. Ama
şimdi bunun olduğunu varsayın. Bir ek oda, C, kopyalama makinesine eklendi ve
böylece bir kopya vücut yerine iki kopya üretiliyor, Â odasına girip
"başlat" düğmesine basıyorsunuz. Nereye gidersiniz?
Şimdi bir sorunla karşı karşıyayız. Çünkü akım
teorisinde bu gelecek kişilerin her ikisi de psikolojik olarak tam olarak siz
olacağından her ikisinin de siz olduğunuz sonucu çıkar. Ama bu imkânsız çünkü
her ikisi de sizinle aynı olacağı için aynı zamanda birbirleri ile de aynı
olacakları sonucu çıkar ki açıkça değiller: Onlardan iki tane var.
Bu ikileme sorunudur ve belki de akım teorisinin
karşılaştığı en ciddi sorundur.
Düşünce Araçları: İki “Kimlik”
Türünü Karıştırmak
Felsefe
okuyan üniversite öğrencilerinin kafası sık sık tartışmanın bu noktasında
karışır. Aşağıdaki gibi bir şey söylerler:
.
Başlangıç olarak nesne kopyalayıcısının tam kopyalar ürettiğini söylediniz.
Yani düğmeye basıldıktan sonra çıkacak insanlar tam olarak aynı olacaklar - her
yönden, hem fiziksel hem de psikolojik olarak aynı olacaklar. Ama şimdi bu iki
kişinin aynı olmadığını söylüyorsunuz - ama aynı kişi değiller.
Yani kendinizle çeliştiniz. Aslında makineden çıkan iki kişinin de ben
olduğunu neden söyleyemediğimizi anlamadım. Bunda sorun nedir?
Bu
anlaşılabilir bir karışıklık. Ortaya çıkmasının sebebi “benzer” ve “aynı”
ifadelerinin çok farklı biçimlerde kullanılmış olması. İki çelik bilyenin
üretildiğini varsayalım. Bu bilyelerin son atomlarına kadar tüm özelliklerinde
tam olarak benzer olduğunu varsayalım. Yani bir anlamda “aynı” ve “eşler.” Ama
bir anlamda da değiller. Çünkü bilye sayısı bir değil ikidir. Tek ve aynı bilye
olmalarını gerektiren "kimlik” anlamında aynı değiller. Filozoflar bu iki
“aynılık” hissini birinciye nitel aynılık
İkinciye de sayısal
aynılık adını vererek ayırıyorlar.
Şimdi bu bölümdeki ilgimizin sayısal kimlikle
olduğu açıktır. Başta sorduğumuz soru şuydu: Niteliklerindeki
farklara rağmen fotoğraf albümünde gördüğüm her insanı tek ve aynı
insan yapan şey nedir? Ve akını teorisinin bu soruya yanıt vermesi gerekiyordu.
İnsanların sayısal
kimlikleri için psikolojik özelliklerinin akışı ile bağlı olmalarının yeterli
olduğunu söyler. Ama o halde akım teorisinde B ve C odalarında yaratılan
insanların sadece nitelik olarak değil sayısal olarak da aynı oldukları sonucu
çıkar. Bu kişiler sayısal olarak aynı olmadıkları için (kişi sayısı bir değil
İkidir) akım teorisi yanlıştır.
Akım Teorisine ek
İkileme
sorunu aşılabilir mi? Belki. Bazı filozoflar onu kurtarmak için akım teorisinde
küçük bir değişiklik yapmamız gerektiğinde ısrar ediyorlar. Söylediklerine göre
tüm yapmamız gereken şu koşulu eklemek:
Eğer
aynı anda var olan sonraki iki kişinin her ikisinin
de önceki bir kişiyle psikolojik bir sürekliliği varsa, o zaman bu sonraki
kişilerin ikisi
de önceki kişiyle sayısal olarak aynı değildir.
Bu
koşul ikileme sorununu çözmemize nasıl yardımcı olur? Sadece bir insanın nesne
kopyalayıcısı ile üretildiği durumda ikinci kişinin: A odasına giren kişi ile
aynı olmasını sağlar, Şimdiye kadar iyi. Ancak iki
kişi üretilirse o halde yukarıdaki madde devreye girer ve sonuçta ikisi de A
odasına giren insanla aynı olmaz. Orijinal insanın varlığı sona ermiştir ve
şimdi önümüzde iki yepyeni insan vardır. Yani ikileme sorunu aşılmıştır. Şimdi
değiştirilmiş haliyle akım teorisi açık biçimde yanlış olana yol açmaz: B ve C
odalarından çıkan insanlar tek ve bir kişidir.
Akım teorisinin bu
düzeltilmiş haline modifiye edilmiş akım teorisi diyelim.
Modifiye edilmiş ikileme sorununu aşmış olabilir.
Ama sorunlarımız bitmedi. Aşağıdaki hikâyenin anlattığı gibi değiştirilmiş
akım teorisinin kendisi de oldukça sezgi karşıtı sonuçlar üretir.
Çoğaltıcı
Silah
CIA’in
doğrultulduğu her nesneyi bire bir kopyalayan silah benzeri bir makine
geliştirdiğini düşünelim. Bir bardak suya nişan alın ve tetiğe basın ve bir
bardak suyun atomu atomuna kopyası silahın bağlı olduğu odada anında
nıaddeleşsin. Ancak daha önce anlatılan nesne kopyalayıcısının aksine çoğaltıcı
silah çoğalttığı nesneyi yok etmez. Hem yeni kopya hem de orijinal var olmaya
devam eder.
Bir sabah evden çıkarken bir CIA ajanının sokağın
karşısına park etmiş bir minibüsün içinden gizlice çoğaltıcı silahla size nişan
aldığını varsayalım. Ajan tetiği çeker. O bunu yapınca minibüsün içinde tam bir
fiziksel kopyanız üretilir (elbette bu insan minibüse nasıl girdiğini merak
eder - bir saniye önce ön kapısını kilitlediğine inanır). Olanlardan habersiz
halde orijinali vücudunuzun sahibi olan kişi sokakta ilerleyip köşeyi döner.
Şimdi kendinize sorun: Kendinizi nerede bulurdunuz?
Tabii gidilecek bir yer varsa.
Değiştirilmiş akım teorisine göre çoğaltıcı silahla
size nişan alıp tetiği çeken CIA ajanı var oluşunuza son verir, Çünkü bu
noktada kapıdan dışarı adım atan insanla aynı iki insan ortalıkta gezer. Bu
noktada o halde akım teorisine yeni eklediğimiz madde devreye girer ve bu iki
kişinin ikisi de siz sayılmazsınız.
Ama bu yanlıştır, değil mi? Bana, sezgisel olarak,
sokakta ilerleyip dönen kişinin, sadece size benzeyen biri değil, bu kişinin
siz olduğunu söylemek doğru geliyor. Bu arada bir CIA ajanının sizi gizlice
çoğaltması siz olup olmamanızı nasıl etkiler? Nasıl yapabileceğini anlamıyorum.
Ama değiştirilmiş akım teorisi bunu gerektiriyor.
Şimdi biraz farklı bir senaryo düşünelim. Şimdi
minibüsün içindeki siz maddeleşirken pencereden düşen bir piyanonun sizi
ezdiğini varsayalım. Nerede olursunuz?
Değiştirilmiş akım teorisine göre minibüse
nakledildiniz. Minibüsün içinde maddeleşen sadece size benzeyen biri değil, o
sizsiniz. Çünkü bu durumda ön kapınızdan çıkan kişi ile arasında psikolojik bir
süreklilik olan tek kişi o.
Ama bu da yanlış görünüyor. Elbette öldünüz. Çünkü
ön kapınızdan çıkan hayvan ezildi. CIA’in aynı sizin gibi
birisini daha minibüsün içinde üretmiş olması bu gerçeği değiştirmez.
Bu iki vaka bizi büyük bir güçle en başta gördüğümüz
teoriye doğru itiyor: Hayvan teorisi. Hem akım hem de modifiye edilmiş akım
teorisinin aksine hayvan teorisi gerçekten her iki vakada da doğru
hükmü veriyor. İlk hikâyede sokakta ilerleyip köşeyi dönen aynı hayvan
olduğu için bu da aynı insan. İkinci hikâyede hayvan öldüğünden siz de öldünüz.
Bir başka yerde, ikinci, kopya bir hayvanın üretilmiş olması konuyla ilgili
değil.
Bir
Bulmaca
Yani
kendimizi aynı anda iki yöne çekilirken buluyoruz. Bir tarafta beyin nakli ve
beyin kayıt vakalarını düşündüğümüzde sezgilerimiz güçlü biçimde bir insanın
kimliği söz konusu olduğunda ucundaki alakasız olduğu sonucunu destekliyor,
Prensipte birileri ile vücudunuzu değiştirebilirsiniz.
Ama çoğaltıcı silah vakaları sezgi karşıtı bir
duruma neden olur: O özel hayvan vücudu gerçekten de kimlikle alakalıdır. O
özel hayvan vücudumuz-şu an sahip olduğumuz- olmazsa o zaman bit de olmayız. En
iyi ihtimalle ayıtı
sizin gibi birisi oluruz.
Peki hangi sezgiye güveneceğiz? Ve neden? Bu
filozofların hâli boğuştuğu bir sorun,
Bu
bölümde ortaya çıkan sorun son hikâyemle daha net biçimde ortaya çıkar.
Anlatıcının ne yapması gerektiğini size bırakıyorum.
Yıl
3222 ve ben Joe Jones. En azından sanırım öyleyim. Açıklamama izin verin.
Tilraf
Derin Uzay Maden Şirketi telematiği üç yıl önce
tanıttı. Bunu Borax'teki çalışanları günlük olarak buradan ve buraya
"ışınlamak” için kullanıyorlar. Uzay gemisi ile idünyadan buraya gelmek yüzlerce yıl sürerdi. Tele-matik Tifrap Şirketi çalışanları
tarafından dakikalar içinde buraya yolculuk yapmak için geliştirildi. Sonra,
bugün bir açıklama oldu. Görünüşe göre Tifrap Şirketi çalışanlarım kandırıyormuş.
Yönetim bize telematiğin insanları uzay boyunca vücutlarını inanılmaz hızlarda
Adatarak |ışınladığını söylemişti. Ama
yalan söylediler. Gerçekte olan şu. Dünyada
sabah kalkıp makineye giriyorsunuz. Makine vücudunuzu ve vücut yapınızı birebir
kaydediyor, Sonra bu bilgiyi vücudunuzun atomu atomuna mükemmel bir kopyasının
yapıldığı Boraz’e gönderiyor. O anda orijinal vücudunuz anında buharlaşıyor.
Borax3’te telematikten çıkan insan her açıdan makineye dünyada giren insan
gibi. Ama tamamen yeni bir vücudu var.
Bu sabah telematiğiıı gerçekte nasıl çalıştığı bize
anlatılınca çok sıkılmadım. “Tabii," diye düşündüm, “telematiği her
kullandığımda yeni bir vücudum oluyor. Peki ne olmuş? Kimse öldürülmüyor.
Orijinal vücuduma karşı duygusal hislerini var ama yakılmışsa ne olmuş? önemli
olan benim hayatta kalmış olmam, değil mi? Aslında Tifrap Şirketi bunu itiraf
etmeseydi vücudumun değiştirildiğini bile fark etmezdim.” Ama sonra endişe
verici bir düşünce beni rahatsız etmeye başladı. Ben Joe Jones muyum? Belki de
değilim. Belki de sadece bu sabah buradaki tele-matikten adımımı dışarı attığımdan
beri varım. Belki de Joe Jones üç yıl önce makineye ilk girdiğinde yakıldı.
Belki ben sadece Joe Jones gibi birisiyim. Belki de tele-ıııatik tarafından
yaratılıp sonra öldürülen bir dizi Joe Jones benzeri insan var. öyleyse o zaman
Bayan Jones son üç yıldır bir dul ve farkında değil. Aslında ben Bayan Jones
ile hiç tanışmadım. Anılarım ölü bir adamın anıları.
Tifrap Şirketi Borax3 üzerindeki tüm çalışanlarına
son kez telematiği kullanıp dünyaya dönüş şansı verdi, Aslında bu, eve
gidebilmemizin tek yolu. Uzay gemisi ile gitmek yüzlerce yıl sürerdi ve hepimiz
ölürdük.
Karımı özlüyorum, çocuklarımı özlüyorum - benim çocuklarımsa
eğer. Ama ölmek istemiyorum. Peki ne yapmalıyım? Oradaki tele-matiğe girip
kırmızı düğmeye mi basmalıyım? Yaparsam dünyaya mı nakledilmiş olacağım?
Yoksa öldürülmüş mü olacağım? Dünyada
görünecek ve tüm bu güzel anılara sahip olduğum kişinin ailesine kavuşacak
olan ben miyim? Yoksa yakılıp sadece benim gibi birisi ile yer mi
değiştireceğim?
Siz ne yapardınız?
Kaynak: Felsefe Jimnastiği