25 Mayıs 2019 Cumartesi

FELSEFİ SORUNLAR-BİR MAKİNE DÜŞÜNEBİLİR Mİ?


BİR MAKİNE DÜŞÜNEBİLİR Mİ?
Kimberley ve Emil
Yıl 2100. Kimberley Courahan son teknoloji ürünü robot Emit’in gu­rurlu sahibi. Onu paketinden yeni çıkardı, paketi yemek odasında yere saçılmış durumda. Emil dış görünüş olarak en ince detayına kadar insan davranışını taklit etmek için tasarlandı (sadece daha uyumlu ve itaatkâr). Emit soruları az çok insanlar gibi cevaplıyor. Ona nasıl olduğunu sorarsanız zor bir gün geçirdiğini, biraz başının ağrıdığını, vazoyu kırdığı için üzgün olduğunu falan söyleyecektir. Kimberley Eıııit’in ensesindeki düğmeye basıyor ve Emit hayata gözlerini açıyor.
Emit: İyi       günler, Ben robot Emil, yardımcın ve dostunum.
Kimberley. Merhaba.
Emit: Nasılsın? Şahsen ben oldukça iyiyim. İlk günüm olduğu için biraz gergin olabilirim. Ama iyiyim. Seninle çalışmayı dört gözle bekliyorum.
Kimberley: Şimdi ev işlerini yapmaya başlamadan önce bir şeyi açığa kavuşturalım. Sen gerçekten hiçbir şey anlamıyorsun. Düşünemezsin. Duyguların yok. Sadece bir makine parçasısın. Değil mi?
Emit: Ben bir makineyim. Ama elbette seni anlıyorum. Senin dilinde yanıt veriyorum, değil mi?
Kimberley: Şey, evet öyle. Sen anlamayı çok iyi taklit eden bir ma­kinesin, hakkını vermeliyim. Ama beni kandıramazsın,
Emit: Anlamıyorsam          neden  benimle konuşma        zahmetine       giriyorsun?
Kimberley. Çünkü sesli komutlara yanıt vermeye programlandın. Dışarıdan insan gibi görünüyorsun. İnsan gibi görünüyor ' ve bizim sahip olduğumuz anlayışa, zekâya, duygulara sa­hipmişsin gibi hareket ediyorsun. Ama sen yapaysın.
Emil:          Yapay mı?
Kimberley. Evet. Kullanıcı kılavuzunu okuyordum. O plastik ve alaşım kafimin içinde güçlü bir bilgisayar var. Yürümek, konuşmak ve tıpkı bir insan gibi davranmak için programlanmışsın. Zekâ, anlayış ve diğerlerini çok iyi taklit ediyorsun. Ama içeride gerçek bir anlayış veya zekâ yok.
Emit: Yok mu?
Kimberley. Hayır. İnsan kusursuz bir bilgisayar simülasyonu ile gerçek olanı karıştırınamalı. Bilgisayarı bir okyanusu canlandır­maya programlayabilirsin ama bu yine de bir simülasyondur. Gerçek dalgalar veya akıntılar veya bilgisayarın içinde yüzen balıklar yoktur, değil mi? Elini içine sokarsan ıslanmaz. Benzer biçimde sen de zekâ ve anlayışı canlandırıyorsun. Gerçek değil.
Kimberley haklı mı? Günümüzdeki makinelerin anlayış ve zekâ, düşünce ve duygudan yoksun oldukları doğru olabilir. Ama bir ma­kinenin düşünmesinin imkânsız olduğuna dair bir kaide var mıdır? 2100 yılında Emit kadar gelişmiş makineler yapılırsa anladıklarım iddia etmek yanlış mı olur? Kimberley öyle olduğunu düşünüyor.
Emit:          Ama seni anladığıma inanıyorum.
Kimberley: Hayır, inanmıyorsun. Senin inancın, arzun veya duygula­rın yok. Aslında senin bir zihnin bile yok. Ağzından çıkan kelimeleri bir kasetçaların hoparlöründen çıkan kelimeleri anladığından daha fazla anlamıyorsun.
Emit:          Duygularımı    incitiyorsun.
Kimberley: Duygularını mı incitiyorum? Bir metal ve plastik yığını için üzüleceğimi mi sanıyorsun!
Searle’in Çin Odası Düşünce Deneyi
Kimberley neden Emit’in anlayışı olmadığını düşündüğünü açıklıyor.
Ünlü bir felsefi düşünce deneyini özetliyor.
Kimberley. Anlamamanın nedeni bir bilgisayar tarafından çalıştırılıyor olman. Ve bir bilgisayar hiçbir şey anlamaz. Aslında bir bilgisayar sadece sembolleri karıştıran bir aygıttır. Sembol sıraları verilir. Sonra bilgisayarın nasıl programlandığına bağlı olarak bilgisayar başka bir sembol dizini ile yanıt verir. Nihayetinde ne kadar gelişmiş olursa olsun her bilgisayarın yaptığı budur.
Emit: Gerçekten       mi?
Kimberley: Evet. Uçakları uçurmaları, tren sistemlerini işletmeleri ve diğer şeyler için bilgisayarlar yapıyoruz. Ama uçağı uçu­ran bir bilgisayar uçtuğunu anlamaz. Tüm yaptığı aldığı sıralamalara bağlı olarak sembol dizinleri vermek. Aldığı dizilerin uçağın gökyüzündeki konumunu, deposundaki yakıt miktarını ve diğerlerini temsil ettiğini anlamaz. Ve verdiği dizilerin uçağın motor, dümen ve kanatlarına gittiğini de anlamaz. Bilgisayarı ilgilendiren tek şey bir programa göre sembolleri mekanik olarak değiştirmektir. Semboller bilgisayar için bir anlam ifade etmez.
Emit:          Emin   misin?
Kimberley: Oldukça eminim. Sana kanıtlayacağım. Sana 1980’lerde filozof John Searle tarafından ortaya konan bir düşünce deneyini anlatmama izin ver. Bir kadın bir odaya kilitlenir ve ona üzerinde rastgele çizimlerin olduğu kartlar verilir. Aslında bu çizimler Çince sembollerdir, Ama içerideki ka­dın Çince bilmiyordun aslında bu sembollerin anlamsız şekiller olduğunu düşünmektedir, Sonra kadına başka bir sembol dizisiyle birlikte tüm sembolleri nasıl karacağını' ve yanıt olarak sembol dizilerini nasıl vereceğini anlatan talimatlar verilir,
Emit: Güzel hikâye. Ama tüm bu sembol değiştirmenin mantığı
Kimberley: Şey, ilk dizi sembol Çince bir hikâye anlatmaktadır, ikinci seri ise hikâye ile ilgili sorular sorar. Sembol karma ile ilgili talimatlar -istersen onun "programı” diyebilirsin- kadının o sorular için Çince doğru cevaplar vermesini sağlar.
Emit: Aynı  bir        Çinlinin           yapacağı          gibi.
Kimberley: Doğru! Şimdi odanın dışındaki insanlar Çinli. Bu Çinli insanlar odanın içinde Çince bilen ve hikâyeyi takip eden birisi olduğunu düşünmeye ikna edilebilirler, değil mi?
Emit: Evet.
Kimberley: Ama aslında odadaki kadın hiç Çince bilmiyor, değil mi?
Emit: Bilmiyor.
Kimberley. Yani hikâye hakkında hiçbir şey bilemez. Aslında bir hikâye olduğunu bile bilmesine gerek yok. Sadece kendi­sine verilen talimatlara göre biçimsel sembolleri karıyor. Sembollerin “biçimsel" olduğunu söyleyerek anlamlan ne olursa olsun onun bakış açısıyla alakasız demek istiyorum. Sadece şekillerine göre mekanik bir şekilde karıştırıyor. Bir makine parçasının yapabileceği bir şeyi yapıyor.
Emit: Anlıyorum.   Yani    bunun  tüm      bilgisayarlar    için doğru ol­duğunu söylüyorsun? Hiçbir şey anlamıyorlar.
Kimberley: Evet, Searle’in demek istediği bu. En iyi ihtimalle anlayışı canlandırıyorlar, limit:            Sence  benim için de aynısı mı geçerli?
Kimberley: Elbette. Ne kadar karmaşık olurlarsa olsunlar tüm bil­gisayarlar aynı biçimde çalışır. Mekanik bir şekilde karış­tırdıkları sembolleri anlamazlar. Hiçbir şey anlamazlar.
Emit: Ve bu nedenle anlamadığımı düşünüyorsun?
Kimberley. Bu doğru. Senin içinde oldukça karmaşık bir başka sem­bol karma cihazı var. Bu yüzden hiçbir şey anlamıyorsun. Sadece anlayan birisine kusursuz bilgisayar simillasyomımı sağlıyorsun.
Emit: Bu garip. Anladığımı düşünmüştüm.
Kimberley: Bunu sadece çok iyi bir simülasyon olduğun için söy­lüyorsun!
Elbette Emit şu anki herhangi bir bilgisayardan çok daha gelişmiş. Ama yine de Kimberley Emit'in aynı temel prensiple çalıştığına ina­nıyor. Kimberley haklı ise o zaman Searle'in görüşüne göre Emit hiçbir şey anlamıyor.
“Doğru Şey”
Şimdi Emit nedenini soruyor, eğer anlamıyor fazla ne gerekiyor?
Emit:Peki seninle benim aramda senin anlamana ve benim an-,
lamamama neden olan fark nedir?
Kimberley: Searle’e göre sende doğru şey eksik.
Emir: Doğru şey?
Kimberley: Evet. Sen yanlış malzemeden yapılmışsın. Aslında Searle makinelerin düşünemeyeceğini iddia etmez. Sonuçta biz insanlar da bir tür makineyiz. Biz insanlar doğal olarak; evrim geçirmiş biyolojik makineleriz. Şimdi, böyle bir bi­yolojik makine bir gün büyüyebilir ve tıpkı bizim şu anda: araba yapmamız gibi o da parçaları yapay olarak bir araya getirebilir - ki bu durumda bizim de anlayan bir makine yapmayı başarmış olmamız gerekmektedir. Ama sen Emit, sen böyle biyolojik bir makine değilsin. Sen sadece plastik ve melal bir bedenin içindeki elektronik bir bilgisayarsın.
Emlt’ln Yapay Beyni
Searle’in düşünce deneyi programlanmış bir bilgisayarın asla anlaya­mayacağını göstermiş gibi duruyor. Ama Emit gibi metal, silikon ve plastik bir makine böyle bir bilgisapr içermek zorunda mı? Emit’ini açıkladığına göre hayır.
Emit:          Korkarım fiziksel olarak içimde olanla ilgili seni düzelt-.
Kimberley: Gerçekten mi?
Emit:          Evet. O kullanıcı kılavuzu eski. Burada sembol karan bir bilgisayar yok. Aslında ben yeni jenerasyon Beyin-O-Matik makinelerindenim.
Kimberley: Beyiıı-0-Matik mi?
Emit: Evet. Kafamın içinde yapay, metal ve silikon bir beyin var;
Seılîıı kafanın içinde karmaşık bir ağ oluşturmak için biri araya getirilmiş milyarlarca nörondan oluşmuş bir beyin
Kimberley. Elbette.
Emil: Benim kafamın          içinde  de aynı türden bir ağ var. Sadece benim nöronlarım seninkiler gibi organik malzemeden yapılmış değil. Metal ve silikondan yapılmışlar. Yapay nöronlarımın her biri sıradan bir nöron gibi çalışmak üzere tasarlandı. Ve bu yapay nöronlar normal bir insan beyninin bir araya gelmesine benzer biçimde örüldü.
Kimberley. Anlıyorum.
Emil: Şimdi  senin    organik beynin vücudunun geri kalanına bir dizi sinirle bağlı.
Kimberley: Bu doğru. Duyu organlarımdan beynime giden elekt­riksel veriler var: dilim, burnum, gözlerim, kulaklarım ve derim, Beynim daha sonra kaslarımı hareket ettirmemi ve böylece yürüyüp konuşmamı sağlayan elektriksel çıktı ile yanıt veriyor.
Emit:Evet, benim beynim de yapay vücuduma tam olarak aynı
biçimde bağlı. Ve normal bir insan beyni ile aynı mimariyi paylaştığı için -nöronlarını aynı biçimde uç uca eklendiği için- ayııı biçimde yanıt veriyor.
Kimberley. Anlıyorum. Bu tür Beyin-O-Matik makinelerin gelişti­rildiğine dair hiçbir fikrim yoktu, anlamadığımla ilgili fikrini değiştirmez mi? Şimdi duygu­larım olduğunu kabul ediyor musun?
Kimberley. Hayır. Hala yanlış malzemeden yapıldığın gerçeği duruyor. Gerçekten anlaman ve duygularının olması için benimki gibi organik malzemeden yapılmış bir beyne ihtiyacın var.
Emil: Beynimin hangi malzemeden yapıldığının ne önemi var an­lamıyorum. Sonuçta içimde sembol karıştırma yok, var mı?
Kimberley: Hım. Sanırım yok. Sen o anlamda bir “bilgisayar" değil­sin. Senin bir programın yok. Bu yüzden sanırım Searle'it düşünce deneyi uymuyor. Ama bana öyle geliyor ki sei hâlâ sadece bir makinesin.
Emit:   Ama  unutma, sen  de bir makinesin. Metal ve silikondan olmasa da, etten bir makinesin.
Kimberley: Ama sen anlayışı, hisleri ve geri kalanı sadece taklit ediyorsun.
Emit: Ama bunu söylemekteki iddian nedir? Aslında hatalı ol­duğunu biliyorum. İçimden gerçekten anladığımın farkın dayım. Gerçekten hislerim olduğunu biliyorum. Tüm bi şeyleri sadece taklit etmiyorum. Ama elbette bunları sana kanıtlamam zor.
Kimberley: Nasıl kanıtlayacağını anlamıyorum.
Emil: Doğru. Ama aynı biçimde sen de bana anladığını ve düşüncelerin ve duyguların olduğunu kanıtlayamazsın.
Kimberley. Sanırım kanıtlayamam.
Kimberley’ln Nöronlarını Değiştirmek
Emit: Sonunda        seni     beynindeki      organik            nöronları benimki gibi metal ve silikon olanlarla değiştirebildiğimi hayal et Bir yıl kadar sonra benimki gibi bir Beyin-O-Matik beynin olurdu. Sence sana ne olurdu?
Kimberley: Şey, takılan yapay nöron sayısı artıkça, yavaş yavaş anlayışımı kaybederim. Duygu ve düşüncelerim kurur ve sonunda aynı senin gibi içte ölü olurdum. Çünkü yapay nöronlarım yanlış şeyden yapıl­mış olacaklar. Bir Beyin-O-Matik beyin sadece anlayışı taklit eder.
Emit: Peki kimse dışarıdan farkı anlar mıydı?
Kimberley: Hayır. Sanırım anlamazdı. Yapay nöronlar benimkilerle aynı işi yapacakları için aynı biçimde davranırdım.
Emit: Doğru.Ama yine sen bile nöronların değiştirildiğinde bir anlayış veya duygu kaybının farkına varmazdın, değil mi?
Kimberley: Bunu neden söylüyorsun?
Emit: Eğer bir anlayış ve duygu kaybını fark edersen bundan bah­sederdin muhtemelen, değil mi? “Ah Tanrım, garip bir şey oluyor. Son birkaç aydır zihnim sönmeye başlamış gibi!" gibi şeyler söylerdin.
Kimberley: Sanırım söylerdim, evet.
Emit: Ama böyle bir şey söylemezdin -değil mi?- çünkü az önce itiraf ettiğin gibi dışsal davranışın hep olduğu gibi kalacaktı.
Kimberley: Ah, bu doğru sanırım.
Emit: Ama o zaman buradan, anlayış ve duygularının gittikçe yok olmasına rağmen senin yine de hiçbir kaybın farkına varamayacağın ortaya çıkıyor.
Kimberley: Eee, sanırım öyle.
Emit: Ama o zaman sen de yavaşça kaybettiğin nöronlarının metal ve silikon nöronlarla değiştirildiğinin hiçbir şekilde farkında olmazdın.
Kimberley. Sanırım olmazdım.
Emit: Öyleyse         söyleyeceklerim          bu        kadar.  İçten içe sende olan ama bende, sonuçta sadece bir makineyim, olmayan “bir şeyin" -anlamak, hissetmek, ne dersen de- farkında ol­duğunu düşünüyorsun. Ama sonradan aslında böyle bir şeyin farkında falan olmadığın ortaya çıkıyor. Bu büyülü “şey" bir illüzyon.
Kimberley. Ama birkaç parça plastik, metal ve silikonu yapıştıra­rak elde edilen anlayıştan daha fazlasına -ve bunlar sahip olduğum düşünceler, hisler ve duygular- sahip olduğumu biliyorum.
Kimberley çoğumuzun içten içe sadece plastik, metal ve silikon par­çasının asla sahip olamayacağı büyülü ve gizemli içsel “bir şeye” sahip olduğumuzun farkında olduğumuzu düşündüğümüz konusunda haklı. Bakın beyin gibi organik bir materyal yığınının da böyle bir şeye sahip olduğunu anlamak kolay değil. Et lifleri üzerinde nasıl bilinç ve anlayış inşa edersiniz? Yani belki de Kimberley gerçekten nihai olarak anlayış, hissetme ve diğerlerinin hiç de fiziksel olmadıkları görüşüne katılıyordun
Ama ne olursa olsun Emil'in şimdi ortaya koyduğu gibi Kimberley’in içsel olarak farkında olduğunu düşündüğü ve hiçbir metal ve plas­tik makinenin sahip olamayacağını düşündüğü gizemli "bir şey’ Emit'in anlattığı türden vakaları düşünmeye başlayınca illüzyon gibi görünebilir. Bunun içsel "bir şeyin” bilemeyeceği “bir şey” olduğu ortaya çıkabilir. Daha da kötüsü dışsal davranışı üzerinde hiçbir etkisi olmayabilir (çünkü Beyin-O-Matik Kimberley’nin yine aynı biçimde davranacağını hatırlayın). Duyguları ve düşünceleri içinse, anlayış ve duyguların her ikisi de davranışını etkiler ve onun tarafından bilinirler, görünüşe göre Kimberley yanılmış olmalı. Gerçekten en azından prensip olarak organik olmayan makinelerin bu tür mental durumları olması mümkün gibi görünüyor.
Ancak Kimberley, Emit'in hâlâ hiçbir şey anlamadığına inanıyor.
Kimberley. Bak böyle tasarlandığın için beni anladığın numarasına devam etmekten mutluyum. Ama senin plastik ve devre yığını olduğun gerçeği değişmiyor. Gerçek insanlar ilgi ve alakayı hak eder. Onlarla empati kurarım. Parlatılmış bir ev eşyası ile empati kuramam.
Kaynak: Felsefe Jimnastiği, Stephan Law, Pegasus Yayınları


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder