BİR
MAKİNE DÜŞÜNEBİLİR Mİ?
Kimberley ve Emil
Yıl 2100. Kimberley
Courahan son teknoloji ürünü robot Emit’in gururlu sahibi. Onu paketinden yeni
çıkardı, paketi yemek odasında yere saçılmış durumda. Emil dış görünüş olarak
en ince detayına kadar insan davranışını taklit etmek için tasarlandı (sadece
daha uyumlu ve itaatkâr). Emit soruları az çok insanlar gibi cevaplıyor. Ona
nasıl olduğunu sorarsanız zor bir gün geçirdiğini, biraz başının ağrıdığını,
vazoyu kırdığı için üzgün olduğunu falan söyleyecektir. Kimberley Eıııit’in
ensesindeki düğmeye basıyor ve Emit hayata gözlerini açıyor.
Emit: İyi günler, Ben
robot Emil, yardımcın ve dostunum.
Kimberley. Merhaba.
Emit: Nasılsın? Şahsen ben oldukça iyiyim. İlk günüm
olduğu için biraz gergin olabilirim. Ama iyiyim. Seninle çalışmayı dört gözle
bekliyorum.
Kimberley: Şimdi ev işlerini yapmaya
başlamadan önce bir şeyi açığa kavuşturalım. Sen gerçekten hiçbir şey
anlamıyorsun. Düşünemezsin. Duyguların yok. Sadece bir makine parçasısın. Değil
mi?
Emit: Ben
bir makineyim. Ama elbette seni anlıyorum. Senin dilinde yanıt veriyorum, değil
mi?
Kimberley: Şey, evet öyle. Sen anlamayı çok
iyi taklit
eden bir makinesin, hakkını vermeliyim. Ama beni kandıramazsın,
Emit: Anlamıyorsam neden benimle
konuşma zahmetine giriyorsun?
Kimberley. Çünkü sesli komutlara yanıt
vermeye programlandın. Dışarıdan insan gibi görünüyorsun. İnsan gibi görünüyor
' ve bizim sahip olduğumuz anlayışa, zekâya, duygulara sahipmişsin gibi
hareket ediyorsun. Ama sen yapaysın.
Emil: Yapay
mı?
Kimberley. Evet. Kullanıcı kılavuzunu
okuyordum. O plastik ve alaşım kafimin içinde güçlü bir bilgisayar var.
Yürümek, konuşmak ve tıpkı bir insan gibi davranmak için programlanmışsın.
Zekâ, anlayış ve diğerlerini çok iyi taklit ediyorsun. Ama
içeride gerçek
bir anlayış veya zekâ yok.
Emit: Yok
mu?
Kimberley. Hayır. İnsan kusursuz bir
bilgisayar simülasyonu ile gerçek olanı karıştırınamalı. Bilgisayarı bir
okyanusu canlandırmaya programlayabilirsin ama bu yine de bir simülasyondur. Gerçek
dalgalar veya akıntılar veya bilgisayarın içinde yüzen balıklar yoktur, değil
mi? Elini içine sokarsan ıslanmaz. Benzer biçimde sen de zekâ ve anlayışı canlandırıyorsun.
Gerçek değil.
Kimberley
haklı mı? Günümüzdeki makinelerin anlayış ve zekâ, düşünce ve duygudan yoksun
oldukları doğru olabilir. Ama bir makinenin düşünmesinin imkânsız olduğuna
dair bir kaide
var mıdır? 2100 yılında Emit kadar gelişmiş makineler yapılırsa anladıklarım
iddia etmek yanlış mı olur? Kimberley öyle olduğunu düşünüyor.
Emit: Ama
seni anladığıma inanıyorum.
Kimberley: Hayır, inanmıyorsun. Senin
inancın, arzun veya duyguların yok. Aslında senin bir zihnin bile yok.
Ağzından çıkan kelimeleri bir kasetçaların hoparlöründen çıkan kelimeleri
anladığından daha fazla anlamıyorsun.
Emit: Duygularımı incitiyorsun.
Kimberley: Duygularını mı incitiyorum? Bir
metal ve plastik yığını için üzüleceğimi mi sanıyorsun!
Searle’in Çin Odası Düşünce
Deneyi
Kimberley neden
Emit’in anlayışı olmadığını düşündüğünü açıklıyor.
Ünlü bir felsefi
düşünce deneyini özetliyor.
Kimberley. Anlamamanın nedeni bir bilgisayar
tarafından çalıştırılıyor olman. Ve bir bilgisayar hiçbir şey
anlamaz. Aslında bir bilgisayar sadece sembolleri karıştıran bir aygıttır.
Sembol sıraları verilir. Sonra bilgisayarın nasıl programlandığına bağlı olarak
bilgisayar başka bir sembol dizini ile yanıt verir. Nihayetinde ne kadar
gelişmiş olursa olsun her bilgisayarın yaptığı budur.
Emit: Gerçekten mi?
Kimberley: Evet. Uçakları uçurmaları, tren
sistemlerini işletmeleri ve diğer şeyler için bilgisayarlar yapıyoruz. Ama
uçağı uçuran bir bilgisayar uçtuğunu anlamaz. Tüm yaptığı aldığı sıralamalara
bağlı olarak sembol dizinleri vermek. Aldığı dizilerin uçağın gökyüzündeki
konumunu, deposundaki yakıt miktarını ve diğerlerini temsil ettiğini anlamaz.
Ve verdiği dizilerin uçağın motor, dümen ve kanatlarına gittiğini de anlamaz.
Bilgisayarı ilgilendiren tek şey bir programa göre sembolleri mekanik olarak
değiştirmektir. Semboller bilgisayar için bir anlam ifade etmez.
Emit: Emin misin?
Kimberley: Oldukça eminim. Sana
kanıtlayacağım. Sana 1980’lerde filozof John Searle tarafından ortaya konan bir
düşünce deneyini anlatmama izin ver. Bir kadın bir odaya kilitlenir ve ona
üzerinde rastgele çizimlerin olduğu kartlar verilir. Aslında bu çizimler Çince
sembollerdir, Ama içerideki kadın Çince bilmiyordun aslında bu sembollerin
anlamsız şekiller olduğunu düşünmektedir, Sonra kadına başka bir sembol
dizisiyle birlikte tüm sembolleri nasıl karacağını' ve yanıt olarak sembol
dizilerini nasıl vereceğini anlatan talimatlar verilir,
Emit: Güzel hikâye. Ama tüm bu sembol değiştirmenin mantığı
Kimberley: Şey, ilk dizi sembol Çince bir
hikâye anlatmaktadır, ikinci seri ise hikâye ile ilgili sorular sorar. Sembol
karma ile ilgili talimatlar -istersen onun "programı” diyebilirsin-
kadının o sorular için Çince doğru cevaplar vermesini sağlar.
Emit: Aynı bir Çinlinin yapacağı gibi.
Kimberley: Doğru! Şimdi odanın dışındaki
insanlar Çinli. Bu Çinli insanlar odanın içinde Çince bilen ve hikâyeyi takip
eden birisi olduğunu düşünmeye ikna edilebilirler, değil mi?
Emit:
Evet.
Kimberley: Ama aslında odadaki kadın hiç
Çince bilmiyor, değil mi?
Emit: Bilmiyor.
Kimberley. Yani hikâye hakkında hiçbir şey
bilemez. Aslında bir hikâye olduğunu bile bilmesine gerek yok. Sadece kendisine
verilen talimatlara göre biçimsel sembolleri karıyor. Sembollerin
“biçimsel" olduğunu söyleyerek anlamlan ne olursa olsun onun bakış
açısıyla alakasız demek istiyorum. Sadece şekillerine göre mekanik bir şekilde
karıştırıyor. Bir makine parçasının yapabileceği bir şeyi yapıyor.
Emit:
Anlıyorum. Yani bunun tüm bilgisayarlar için doğru olduğunu söylüyorsun? Hiçbir şey
anlamıyorlar.
Kimberley: Evet, Searle’in demek istediği
bu. En iyi ihtimalle anlayışı canlandırıyorlar, limit: Sence benim için de aynısı mı geçerli?
Kimberley: Elbette. Ne kadar karmaşık
olurlarsa olsunlar tüm bilgisayarlar aynı biçimde çalışır. Mekanik bir şekilde
karıştırdıkları sembolleri anlamazlar. Hiçbir şey anlamazlar.
Emit: Ve bu nedenle anlamadığımı
düşünüyorsun?
Kimberley. Bu doğru. Senin içinde oldukça
karmaşık bir başka sembol karma cihazı var. Bu yüzden hiçbir şey anlamıyorsun.
Sadece anlayan birisine kusursuz
bilgisayar simillasyomımı sağlıyorsun.
Emit:
Bu garip.
Anladığımı düşünmüştüm.
Kimberley: Bunu sadece çok iyi bir
simülasyon olduğun için söylüyorsun!
Elbette
Emit şu anki herhangi bir bilgisayardan çok daha gelişmiş. Ama yine de
Kimberley Emit'in aynı temel prensiple çalıştığına inanıyor. Kimberley haklı
ise o zaman Searle'in görüşüne göre Emit hiçbir şey anlamıyor.
“Doğru Şey”
Şimdi
Emit nedenini soruyor, eğer anlamıyor fazla ne gerekiyor?
Emit:Peki
seninle benim aramda senin anlamana ve benim an-,
lamamama neden olan
fark nedir?
Kimberley: Searle’e göre sende doğru şey
eksik.
Emir: Doğru şey?
Kimberley: Evet. Sen yanlış malzemeden
yapılmışsın. Aslında Searle makinelerin düşünemeyeceğini iddia etmez. Sonuçta
biz insanlar da bir tür makineyiz. Biz insanlar doğal olarak; evrim geçirmiş biyolojik
makineleriz. Şimdi, böyle bir biyolojik makine bir gün büyüyebilir ve tıpkı
bizim şu anda: araba yapmamız gibi o da parçaları yapay olarak bir araya
getirebilir - ki bu durumda bizim de anlayan bir makine yapmayı
başarmış olmamız gerekmektedir. Ama sen Emit, sen böyle biyolojik bir makine
değilsin. Sen sadece plastik ve melal bir bedenin içindeki elektronik bir
bilgisayarsın.
Emlt’ln Yapay Beyni
Searle’in
düşünce deneyi programlanmış bir bilgisayarın asla anlayamayacağını göstermiş
gibi duruyor.
Ama Emit gibi metal, silikon ve plastik bir makine böyle bir bilgisapr içermek
zorunda mı? Emit’ini açıkladığına göre hayır.
Emit: Korkarım
fiziksel olarak içimde olanla ilgili seni düzelt-.
Kimberley: Gerçekten mi?
Emit: Evet.
O kullanıcı kılavuzu eski. Burada sembol karan bir bilgisayar yok. Aslında ben
yeni jenerasyon Beyin-O-Matik makinelerindenim.
Kimberley: Beyiıı-0-Matik mi?
Emit: Evet.
Kafamın içinde
yapay, metal ve silikon bir beyin var;
Seılîıı kafanın
içinde karmaşık bir ağ oluşturmak için biri araya getirilmiş milyarlarca nörondan
oluşmuş bir beyin
Kimberley. Elbette.
Emil: Benim kafamın içinde de
aynı türden bir ağ var. Sadece benim nöronlarım seninkiler gibi organik
malzemeden yapılmış değil. Metal ve silikondan yapılmışlar. Yapay nöronlarımın
her biri sıradan bir nöron gibi çalışmak üzere tasarlandı. Ve bu yapay nöronlar
normal bir insan beyninin bir araya gelmesine benzer biçimde örüldü.
Kimberley. Anlıyorum.
Emil: Şimdi senin organik beynin vücudunun geri kalanına bir dizi
sinirle bağlı.
Kimberley: Bu doğru. Duyu
organlarımdan beynime giden elektriksel veriler var: dilim, burnum, gözlerim,
kulaklarım ve derim, Beynim daha sonra kaslarımı hareket ettirmemi ve böylece
yürüyüp konuşmamı sağlayan elektriksel çıktı ile yanıt veriyor.
Emit:Evet, benim beynim de yapay vücuduma tam olarak aynı
biçimde
bağlı. Ve normal bir insan beyni ile aynı mimariyi paylaştığı için -nöronlarını
aynı biçimde uç uca eklendiği için- ayııı biçimde yanıt veriyor.
Kimberley. Anlıyorum. Bu tür
Beyin-O-Matik makinelerin geliştirildiğine dair hiçbir fikrim yoktu, anlamadığımla
ilgili fikrini değiştirmez mi? Şimdi duygularım olduğunu kabul ediyor musun?
Kimberley. Hayır. Hala yanlış
malzemeden
yapıldığın gerçeği duruyor. Gerçekten anlaman ve duygularının olması için
benimki gibi organik malzemeden yapılmış bir beyne ihtiyacın var.
Emil: Beynimin hangi malzemeden yapıldığının ne önemi
var anlamıyorum. Sonuçta içimde sembol karıştırma yok, var mı?
Kimberley: Hım. Sanırım yok. Sen
o anlamda bir “bilgisayar" değilsin. Senin bir programın yok. Bu yüzden
sanırım Searle'it düşünce deneyi uymuyor. Ama bana öyle geliyor ki sei hâlâ sadece bir makinesin.
Emit: Ama unutma, sen de
bir makinesin. Metal ve silikondan olmasa da, etten bir makinesin.
Kimberley: Ama sen anlayışı,
hisleri ve geri kalanı sadece taklit ediyorsun.
Emit: Ama bunu söylemekteki iddian nedir? Aslında hatalı
olduğunu biliyorum. İçimden gerçekten anladığımın farkın
dayım. Gerçekten hislerim olduğunu
biliyorum. Tüm bi şeyleri sadece taklit etmiyorum. Ama elbette bunları sana
kanıtlamam zor.
Kimberley: Nasıl kanıtlayacağını
anlamıyorum.
Emil: Doğru. Ama aynı
biçimde sen de bana anladığını ve
düşüncelerin ve duyguların olduğunu kanıtlayamazsın.
Kimberley. Sanırım kanıtlayamam.
Kimberley’ln
Nöronlarını Değiştirmek
Emit: Sonunda seni beynindeki organik nöronları benimki gibi metal ve
silikon olanlarla değiştirebildiğimi hayal et Bir yıl kadar sonra benimki gibi
bir Beyin-O-Matik beynin olurdu. Sence sana ne olurdu?
Kimberley: Şey, takılan yapay
nöron sayısı artıkça, yavaş yavaş anlayışımı kaybederim. Duygu ve düşüncelerim
kurur ve sonunda aynı senin
gibi içte ölü olurdum. Çünkü yapay nöronlarım yanlış şeyden yapılmış
olacaklar. Bir Beyin-O-Matik beyin sadece anlayışı taklit eder.
Emit: Peki kimse dışarıdan
farkı anlar mıydı?
Kimberley: Hayır. Sanırım
anlamazdı. Yapay nöronlar benimkilerle aynı işi yapacakları için aynı biçimde davranırdım.
Emit: Doğru.Ama yine sen bile nöronların
değiştirildiğinde bir anlayış veya duygu kaybının farkına varmazdın, değil mi?
Kimberley: Bunu neden
söylüyorsun?
Emit: Eğer bir anlayış ve duygu kaybını fark
edersen bundan bahsederdin muhtemelen, değil mi? “Ah Tanrım, garip bir şey
oluyor. Son birkaç aydır zihnim sönmeye başlamış gibi!" gibi şeyler
söylerdin.
Kimberley: Sanırım söylerdim,
evet.
Emit: Ama böyle bir şey söylemezdin -değil mi?- çünkü az
önce itiraf ettiğin gibi dışsal davranışın hep olduğu gibi kalacaktı.
Kimberley: Ah, bu doğru sanırım.
Emit: Ama o zaman buradan, anlayış ve duygularının
gittikçe yok olmasına rağmen senin yine de hiçbir kaybın farkına varamayacağın
ortaya çıkıyor.
Kimberley: Eee, sanırım öyle.
Emit: Ama o zaman sen de
yavaşça kaybettiğin nöronlarının metal ve silikon nöronlarla değiştirildiğinin
hiçbir şekilde farkında olmazdın.
Kimberley. Sanırım olmazdım.
Emit: Öyleyse söyleyeceklerim bu kadar. İçten içe sende olan ama bende, sonuçta sadece
bir makineyim, olmayan “bir şeyin" -anlamak, hissetmek, ne dersen de-
farkında olduğunu düşünüyorsun. Ama sonradan aslında böyle bir şeyin
farkında falan olmadığın ortaya çıkıyor. Bu büyülü “şey"
bir illüzyon.
Kimberley. Ama birkaç parça
plastik, metal ve silikonu yapıştırarak elde edilen anlayıştan daha fazlasına
-ve bunlar sahip olduğum düşünceler, hisler ve duygular- sahip olduğumu
biliyorum.
Kimberley
çoğumuzun içten içe sadece plastik, metal ve silikon parçasının asla sahip
olamayacağı büyülü ve gizemli içsel “bir şeye” sahip olduğumuzun farkında
olduğumuzu düşündüğümüz konusunda haklı. Bakın beyin gibi organik bir materyal
yığınının da böyle bir şeye sahip olduğunu anlamak kolay değil. Et lifleri
üzerinde nasıl bilinç ve anlayış inşa edersiniz? Yani belki de Kimberley gerçekten
nihai olarak anlayış, hissetme ve diğerlerinin hiç de fiziksel
olmadıkları görüşüne
katılıyordun
Ama
ne olursa olsun Emil'in şimdi ortaya koyduğu gibi Kimberley’in içsel olarak
farkında olduğunu düşündüğü ve hiçbir metal ve plastik makinenin sahip
olamayacağını düşündüğü gizemli "bir şey’ Emit'in anlattığı türden
vakaları düşünmeye başlayınca illüzyon gibi görünebilir. Bunun içsel "bir
şeyin” bilemeyeceği “bir şey” olduğu ortaya çıkabilir. Daha da kötüsü dışsal
davranışı üzerinde hiçbir etkisi olmayabilir (çünkü Beyin-O-Matik Kimberley’nin
yine aynı biçimde davranacağını hatırlayın). Duyguları ve düşünceleri içinse,
anlayış ve duyguların her ikisi de davranışını etkiler ve onun tarafından
bilinirler, görünüşe göre Kimberley yanılmış olmalı. Gerçekten en azından
prensip olarak organik olmayan makinelerin bu tür mental durumları olması
mümkün gibi görünüyor.
Ancak Kimberley,
Emit'in hâlâ hiçbir şey anlamadığına inanıyor.
Kimberley. Bak böyle
tasarlandığın için beni anladığın numarasına devam etmekten mutluyum.
Ama senin plastik ve devre yığını olduğun gerçeği değişmiyor. Gerçek insanlar
ilgi ve alakayı hak eder. Onlarla empati kurarım. Parlatılmış bir ev eşyası ile
empati kuramam.
Kaynak: Felsefe
Jimnastiği, Stephan Law, Pegasus Yayınları
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder